Makro İktisat: Tanım, Tarihsel Gelişim ve Hâsıla

Karar birimlerinin üretim, tüketim, yatırım, tasarruf, bölüşüm vb. hususlarda aldıkları kararlar ve yanısıra eylemlerinin etkileşimi ile ortaya çıkan yapıya “ekonomi”; ekonomi denilen bu yapıyı inceleme konusu edinmiş bilim dalına ise “iktisat” diyebiliriz. İktisadi düşünce insanlık tarihi kadar eski olmasına rağmen, iktisat yaklaşık 250 yıllık geçmişe sahip genç bir bilim dalıdır. İktisadın ilk olarak Adam Smith’in 1776 yılında yayımlanan “Ulusların Zenginliği” adlı kitabıyla bağımsız bir bilim dalı h âline geldiği kabul edilmektedir. Literatürde Adam Smith ve takipçilerinin görüşleri “Klasik İktisat” ve bu görüşü benimseyenler ise “klasik iktisatçılar” olarak adlandırılmaktadır. Klasiklere göre fiyatlar, bu arada ücretler, kısa dönemde dahi esnek ve taraflar tam bilgi sahibidirler. Böylece herhangi bir piyasadaki denge dışı bir durum, fiyatların düşmesi ya da artması sonucu kendiliğinden dengeye gelebilecektir. Bu durumda, dışarıdan müdahale edilmediğinde, ekonominin doğal işleyişi dengeyi garanti etmektedir. Öyleyse ekonomideki makro işleyiş ve değişkenler ,kendiliğinden denge h âlinde olacaktır. Bu değerlendirmeye bağlı olarak klasikler, toplulaştırılmış makro değişkenleri ya da ekonomideki makro işleyişi analiz konusu etmemişlerdir. Bu durum 1929 büyük bunalımına kadar devam etmiştir. Büyük bunalım, dünya ölçeğinde hasılada ciddi azalışlar ve işsizlikte büyük miktarda artışlar gibi uzun süreli ekonomik sonuçlar doğurmanın yanısıra, dönemin iktisadi düşüncesi ve iktisat politikaları üzerinde de önemli bir sorgulamayı ve tartışmayı başlatmıştır. Bu bağlamda 1929 büyük bunalımı, iktisadın makro ve mikro iktisat şeklinde iki alt disipline ayrılmasına yol açan en önemli etken olmuştur. Pek çok düşünür ve iktisatçı, dünya ekonomisindeki bu yeni durumu açıklamak ve çözüm bulmak üzere çalışmalar yapmışlardır. Bunlardan biriside ekonominin içinde bulunduğu durumun nedenlerini ve çözümünü, görece, sistematik bir biçimde ortaya koyan John Maynard Keynes’tir. Keynes 1936 yılında yayımladığı “İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi” adlı eserinde, Klasik ekolün bazı varsayımlarına karşı çıkmıştır. Keynes’e göre fiyatlar kısa dönemde esnek değil, aksine katı -yapışkandır. Dolayısıyla ekonomideki bir dengesizlik hâli kısa dönemde, arz ve talep güçlerinin hareketine bağlı olarak kendiliğinden giderilemeyecektir. Bu durumun giderilmesi ancak hükümet müdahalesiyle mümkün olabilecektir. Yani aktif iktisat politikası uygulamalarına ihtiyaç vardır. Keynes’in bu ve benzer açıklamalarıyla ekonomik işleyişin bir bütün olarak analiz edilmesi gerektiği fikri önem kazanmıştır.

Özetle iktisat, 1900’lü yılların başına gelene kadar alt disiplinlere ayrılmamış; bu yıllarda ve özellikle 1929 Dünya Bunalımı ve takiben 1930’ların başında J. M. Keynes’in katkıları sonrasında, makro ve mikro iktisat olarak iki ayrı ana disiplinde analize konu edilmiştir. Keynes’in görüşleri, makro iktisadi analizin gelişiminde çığır açmıştır. Bu tarihten sonra Keynes ve onun görüşlerini takip eden ve geliştiren pek çok iktisatçının oluşturduğu iktisadi düşünce okulu “Keynesyen Ekol” olarak adlandırılmıştır. Bugün pek çok iktisatçı, görüşlerinin Klasik veya Keynesyen ekole yakınlığına bağlı olarak entelektüel aidiyetlerini tanımlamaktadır. Klasikler ve Keynesyenler arasındaki entelektüel düzeyde süregelen ilmi tartışma ve bu tartışmaların meyvesi olan iktisadi katkılar, makro iktisadın tarihi gelişiminin de harcı olmuştur ve olmaya devam etmektedir.