İdarenin Sorumluluğu
İdare hukukunda, Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında “İdare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” düzenlemesine yer verilmesi ile hukuk devleti olmanın bir gereği olarak idarenin sorumluluğu kabul edilmiştir. Başka bir deyişle, hukuk devletinin bir ilkesi olarak idare, kusurlu ya da kusursuz olmasına bakılmaksızın, verdiği zararları tazmin etmek ile mükelleftir.
Sorumluluk sözlükte “Kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi, sorum, mesuliyet” anlamına gelmektedir.
Öğretide idari sorumluluğunun kaynağının iki adet olduğu ifade edilmektedir. Bunlardan ilki, idarenin idari sözleşmeleri nedeniyle sorumluluğudur ki buna akdi idari sorumluluk denilmektedir. İdarenin idari sözleşmeler nedeniyle sorumluluğu konusunda “Fait Du Prince”, “öngörülemezlik kuramı” gibi temel bilgi ve beceri Ünite 5’te kazanılmıştı. Bu nedenle, bu ünitede sadece idari sorumluluğun diğer kaynağına (sözleşme dışı sorumluluğa) değinilecektir.
İdari sorumluluğun ikinci kaynağı, idarenin işlem ve eylemleridir ki buna sözleşme dışı sorumluluk denilmektedir. Bu sorumluluk türü, kendi içinde “idarenin kusur sorumluluğu” ve “idarenin kusursuz sorumluluğu” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Aslında bu ayrım Fransız hukukundan alınmıştır; çünkü Fransa’da Uyuşmazlık Mahkemesi'nin 1873 tarihli Blanco kararıyla idarenin kusura dayalı sorumluluğu, Danıştayın 1895 tarihli Cames kararı ile de idarenin kusursuz sorumluluğu kabul edilmiştir. İdare hukuku ve İdari Yargılama Hukuku Fransa’dan etkilenen ülkemiz hem yargı içtihatlarında hem de doktrinde bu ayrımı kabul etmiştir.
İdare hukukunda sorumlulukta özel hukuktaki gibi kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk ilkeleri bulunmaktadır.
Hizmet kusuru kavramı, genel anlamda, bir kamu hizmetinin kuruluş ve işleyişindeki aksaklık ve bozuklukları anlatır. Öğretide kabul gören tanımıyla; hizmet kusuru, idarenin yerine getirmekle yükümlü olduğu herhangi bir kamu hizmetinin, ya kuruluşunda, düzenlenmesinde veya örgütlenmesinde, yapısında, personelinde yahut işleyişinde gereken emir ve talimatın verilmemesi, gözetim ve denetimin yapılmaması, hizmete ayrılan araçların yetersiz, elverişsiz, kötü olması, gereken önlemlerin alınmaması, geç, zamansız davranılması… vb. şeklinde gerçekleşen birtakım aksaklık, aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklikler arz etmesidir.
Hizmet kusurundan bahsedebilmek için, hem öğreti hem de içtihat tarafından kabul edilmiş olan üç şart gerekmektedir. Bunlar; hizmetin hiç işlememesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin kötü işlemesi olarak sınıflandırılmaktadır.
Kusursuz sorumluluk “risk sorumluluğu” ve “kamu külfetleri karşısında eşitlik” ilkeleri olma üzere ikiye ayrılmaktadır. İdarenin hiçbir kusuru olmasa bile, yürüttüğü tehlikeli faaliyetler veya kullandığı tehlikeli araçlar nedeni ile ortaya çıkan zararı tazmin etmekle yükümlü olduğu ilke risk sorumluluğu ilkesidir.
İdarenin yürüttüğü tehlikeli faaliyetler veya kullandığı tehlikeli araçlar nedeniyle ortaya çıkan zararı, herhangi bir kusurunun olmadığı zamanlarda bile tazmin etmekle yükümlü olmasına risk sorumluluğu denilmektedir.
Kamu külfetleri karşısında eşitliğin bozulmasından dolayı sorumluluk iki hâlde karşımıza çıkmaktadır: Bayındırlık faaliyetlerinin neden olduğu ticari zararlar, kullanım engelleri, değer düşüklüğü ve mesafe uzaması gibi daimi zararlardan dolayı sorumluluk ve hukuka uygun idari işlemlerden doğan sorumluluk.
İdarenin hem kusur sorumluluğu hem de kusursuz sorumluluğu hallerinde, ortaya çıkan zararı tazmin edebilmesi için şu koşulların varlığı aranmaktadır: Fiil, zarar ve nedensellik bağıdır.