Klasik Sosyoloji Geleneğinde Hukuk

Bu bölümde klasik sosyoloji geleneği açısından hukuk- toplum ilişkisi ele alınmıştır. Klasik sosyoloji denilince akla üç önemli düşünür ve bilim insanı gelmektedir. Bunlar, Karl Marks, Emile Durkheim ve Max Weber’dir.

Her üç sosyolog, sahip oldukları temel yaklaşımlar çerçevesinde hukuku anlamaya ve açıklamaya çalışırlar. Marks, hukuku materyalist bir temelde sınıf çatışması kuramıyla analiz eder. Marksist hukuk kuramı, sınıf bağımlı bir karaktere sahiptir. Marksist hukuk anlayışı, hukuku sınıflar arasındaki çatışma, çelişki ve uyumsuzlukların bir ürünü olarak görüp, toplumdaki geçerli sınıf ilişkilerini doğal ve sonsuz bir düzenmiş gibi gösteren ve bu bağlamda kurulu yerleşik düzenin bir meşruluk kuramı olarak kapitalist sınıfın bir baskı kurumu veya silahı olarak değerlendirmektir.

Emile Durkheim’ın “hukuk” konusundaki görüşlerinin toplumsal kuramıyla çok sıkı bir ilişki içinde olduğu görülür. Hukukun sosyoloji araştırmaları ve incelemeleri bakımından arz ettiği önemi, ilk defa bütün kapsamı ile belirterek sosyologların dikkatini “hukuk olgusu” üzerine çeken Durkheim olmuştur. Durkheim dayanışma konusundaki fikirleri ile hukuk sosyolojisinin temelini de atmıştır.

Durkheim, hukuku yapısal -işlevsel yaklaşımla ele alır. Durkheim’a göre hukuk, toplumsal dayanışmanın görünür bir simgesidir ve aynı zamanda aynı ilişki içinde hukuk yayılmadan toplumun yaşantısı belli bir yerde yayılamaz. Hukuk dayanışmayı sağlayan en temel kurumdur.

Hukuk, toplumsal dayanışma tiplerine göre Durkheim sosyolojisinde iki türe ayrılır. Mekanik dayanışmanın hâkim olduğu toplumda, kabahat ya da suçları cezalandıran baskı hukuku ortaya çıkar. Cezalandırıcı bu baskıcı hukukta, kişi yapmış olduğu olumsuz bir eylemden, diğer bir deyişle ihlal ettiği kurallar yüzünden cezalandırılır. Durkheim’a göre cezalandırıcı hukuk üzerinde kolektif bilincin önemli bir etkisi bulunur. Baskı hukuku, mekanik dayanışmalı toplumlarda kolektif bilincin belirtisidir, çünkü cezaları çoğaltarak ortak duyguların gücünü, yaygınlığını ve özelliğini ortaya kor. Ortak bilinç ne kadar yaygın, güçlü ve özelleştirilmiş olursa o kadar suç olarak nitelenen hareket ya da doğrudan ortak bilince ters düşen hareket olacaktır.

Weber’in hukuk analizi karşılaştırmalı sosyolojiye, çok sebepli ve çoğulcu açıklamalara olan ilgisini yansıtır. Hukuktaki rasyonelleşme süreçleri üzerinde yoğunlaşan Weber’in hukuka yaklaşımı ağırlıklı olarak pozitivist niteliktedir.

Weber’e göre hukuk, gerçek hayatta uygulanma ihtimali kendine özgü bir yaptırım tipi ile desteklenmiş bir düzenden ibarettir. Hukuk, "teminat altına alınmış" bir düzendir

Weber’in kuramında hukuk, ekonomi, bilim ve siyaset birbirleriyle, karşılıklı ilişkileriyle ve bağımlı pozisyonlarıyla ele alınır. Hiçbirinin diğerine önceliği söz konusu değildir. Weber’e göre, kapitalizm yüksek ölçüde öngörülebilir ve hesaplanabilir bir normatif düzeni gerekli kılar. Tarihsel süreçte ortaya çıkan hukuk tiplerinden sadece modern rasyonel hukuk veya formel rasyonaliteye sahip hukuk, ihtiyaç duyulan öngörülebilirliği ve hesaplana bilirliği sağlayabilir. Hukuk kurallarına ve kanunlara karşı gösterilen güçlü bağlılık, düzenli ve öngörülebilir bir ortam sağlayarak kapitalizmin gelişmesini destekler.