Hukuk Sosyolojisinde Öncü İsimler

Bu bölümde hukuk sosyolojisinde öncü düşünürler ve onların hukuk ve toplum (sosyal gerçeklik) konusundaki fikir ve düşüncelerini öğrendik. Bu düşünürler; Aristo, İbn- i Haldun, Montesquieu, Beccaria ve Maine olarak belirlenmiştir.

Aristo, ‘ Politika’, İbn -i Haldun, ‘ Mukaddime’, Montesquieu, ‘ Kanunların Ruhu’, Beccaria, ‘Suçlar ve Cezalar Hakkında’ ve Maine ise ‘Eski Hukuk’ adlı eserinde bu konuda özgün düşünce üretmiştir.

Aristo, hukuku toplumsal gerçeklilikle ilişkilendirmiş, toplumsal gerçekliğin ise filia’dan doğduğunu söylemiştir. Filia; sosyal ilişkiler, sosyal dayanışma, sosyallik farklı biçimler içerisinde farklı hukuklar oluşturur. Aile, köy ve devlet bu çerçevede farklı hukuklar yaratır. Aristo günümüz anlamıyla hukukun daha çok devlet biçimindeki topluluklarda gerçekleştiği görüşündedir.

İbn-i Haldun ise toplumların göçebe ve yerleşik olmalarından hareketle, asabiye ve şef otoritesi kavramını kullanarak hukuku çözümler. İbn -i Haldun’a göre devlet aşamasında örgütlü hukuk oluşur.

İbn-i Haldun, “ toplum tipi değiştikçe hukuk da değişir” ilkesini benimsemiştir. Bu bağlamda, örneğin göçebe toplumlardaki spontane; kendiliğinden hukuk yerleşik toplumlarda yerini organize hukuka bırakır. Şüphesiz bu önemli dönüşüm üzerinde yerleşik hayatın çok önemli etkileri bulunur. İbn- i Haldun’a göre toprağa yerleşme ve orada “umran” aşamasına erişip yeni bir medeniyet yaratma insanlar üzerinde göçebe toplumlardakinin tamamen zıddı etkiler yapar. Yerleşik toplum siyasi camianın yani devletin teşekkülünden sonra veya bununla aynı zamanda doğar.

Montesquieu, iklim, coğrafya, örf, âdetlerden hareketle, milletlerin ruhunu araştırır. Bu ruhun hukuku şekillendirdiğini yazar.

Montesquieu’nün hukuku doğal ve sosyal gerçeklikten hareketle analiz etmesi hukuk sosyolojisine önemli bir katkı sağlamıştır. Ancak, ağırlıklı olarak iklim ve coğrafi koşullardan bahsetmesi ve ‘genel ruh’ gibi metafizik anlamlar içeren bir kavramı kullanması nedeniyle eleştirilmektedir.

Beccaria, özellikle suçlar ve cezalar üzerinde durarak, suç ve ceza arasındaki denge, cezaların amacı, kanunların dili, hukuk kurallarını yorumlama ve ceza hukukunun sistematiği konusunda önemli fikirler geliştirmiştir.

Beccaria, kanunların nasıl anlaşılması ve uygulanması gerektiğine dair yorum yapma yetkisinin toplumun bir temsilcisi olarak kamu otoritesini uhdesinde tutan ve millî hakimiyeti temsil eden yasal idareye ait olduğunu, hâkimler tarafından yorumlanamayacaklarını belirtir. Bu nedenle Beccaria, hâkimlerin ancak ve ancak herhangi bir iş ve eylemin kanunlarda açıkça suç olarak tanımlanan fiillere uyup uymadığını inceleme yetkilerinin olduğu görüşündedir.

Maine ise “statüden sözleşmeye” adlı kuramında bireyi yok sayan, onu aileye bağlayan, aile reisliği etrafında şekillenen bir hukuk anlayışından, sözleşmelerin şekillendirdiği bireyin hukuksal bir özneye dönüştüğünü ileri sürmüştür.

Ele aldığımız tüm bu düşünürler hukuku sosyal gerçeklikten hareketle ele alarak açıklamışlardır. Ancak yaşadıkları dönem ve çalışma konuları nedeniyle felsefi, metafizik ve zaman zaman coğrafya ve iklim gibi dışsal faktörlere ağırlık verdikleri de gözlemlenmiştir.