Hukukun Sosyal İşlevi

Hukuk, sosyal yapıyı oluşturan kurumlar kümesinden biridir. Kurum, sosyal hayatın icaplarından biri olarak toplumun ihtiyaç, arzu ve hisleri doğrultusunda, sürekli ve tedricî olarak değişen, bütünleşme ve çatışma şeklinde beliren, bu yönleri ile topluma âdeta hayat veren, norm, değer ve müşterek davranışlar gibi cevherlerden müteşekkil bir ruhtur.

Hukukun bir sosyal kurum olarak anlaşılması ancak belirli aşamaları katettikten sonra olmuştur. Zira hukuki pozitivizmin nazarında bütün hukuk sosyolojisi devlete ve devlet nizamına karşı işlenmiş bir cürüm gibi görülmüştür. Hukukçu kendi fil dişi kulesinde oturup, hukukun sosyal gerçekliğinden bahseden her şeyi küçümseyerek başını çevirmiştir. Hâlbuki hukuk ihtiyaçlardan doğan ve sosyal işlevleri olan bir kurum olarak var olmuştur. Hukuku toplumdan ayrı düşünerek ele almak, başka bir ifadeyle sosyolojik alandan uzak tutarak incelemek, ciddi bir eksikliktir. Özellikle günümüzde, yani soyut hukuk kurallarının, hukukun gerçek hayatın oynak dalgalarını, onun ilkel bir hızla kendiliğinden fışkırıveren bilinmedik ve umulmadık kurumlarını düzenlemek konusunda tam bir yetersizlik gösterdikleri bir devirde hukukçu, sosyolog gibi çalışmadan, hukuk sosyolojisine müracaat etmeden bir adım bile atamaz.

Kurumların birçok işlevi vardır. Kurumların genel olarak işlevleri hukuk ile ilişkilidir. Her bir kurumun kendi alanına ait işlevleri olduğu gibi hukukun da işlevleri vardır. Kurumların işlevleri, birbirini tamamlamak suretiyle işlevsel bütünleşmeyi sağlar.

Hukuk hem özgürlükleri bahşeden hem de sınırlandıran bir kurumdur. Bireyler sosyal hayatlarında özgürce yaşayabilmek için serbestlik alanına ihtiyaç duyarlar. Hukuk, serbestliğin ana kaynağıdır. Özgürlüklerin güvencesi, hukuki kurallarla garanti altına alınmıştır. Ancak kurallar aynı zamanda sınır tayin edicidir. Bu da başka bireylerin özgürlük sahalarının işgaline karşı bir önlemdir. Diğer taraftan sınırlandırma sosyal düzenin korunması için elzemdir.

Genel olarak hukukun üç işlevinden söz etmek mümkündür. Bunlar, baskıcı, kolaylaştırıcı ve ideolojik işlevi şeklinde sınıflandırılabilir. Hukuk, baskıcı işleviyle kuralları belirleyerek yapılması ve yapılmaması gereken davranışların çerçevesini çizer. Böylece yapılmasını uygun görmediği davranışlara yönelik yaptırım uygular. Hukuk, kolaylaştırıcı işlevini herhangi bir anlaşmazlık durumunda önceden tayin edilmiş normlar ve kurallar vasıtasıyla çözümler sunarak yerine getirir.

Hukuk, sosyal düzenin korunması ve sürdürülmesi işlevine sahiptir. Bu işlev, düşünürlerin ve iktidar sahiplerinin en büyük korkularından biri olan karmaşa, anarşi ve istikrarsızlığın önlenmesini temin eder. Esas itibariyle hukukun kendisi bir sosyal düzendir. Bu düzen zorlayıcı ve biçimci bir yapıya sahiptir.

Hukukun toplumun düzenini sağlayan işlevine sosyal kontrol adı verilir. Sosyal kontrol, toplumsal davranışların toplumumun taleplerine göre cereyanını sağlayan her çeşit toplumsal baskıyı içine alır. Söz konusu baskılar resmî olabildiği gibi gayriresmî bir biçimde de karşımıza çıkabilir.

Hukuk, toplumsal değişmenin dinamiği olma işlevini ifa eder. Yeni ihtiyaçlar, talepler ve olgular karşısında düzenlemelere giderek değişimin düzen içerisinde gerçekleşmesini temin eder.

Hukukun temel işlevlerinden en önemlisi adalettir. Adalet olmaksızın meşruiyetin temin edilmesi mümkün değildir. Adalet hiç şüphesiz ahlaki ve normatif bir kavramdır: 'Adil' aynı zamanda ahlaken 'iyi'; 'adaletsiz' diye nitelenen şeyler ise ahlaken 'kötü'dür. Fakat adalet sadece 'ahlak' anlamına gelmeyip özellikle mükâfat ve cezanın dağıtımı ile ilgili belli bir çeşit ahlaki kararı ifade eder.