Sesli Sinema Dönemi

Sesin sinemaya gelişi sinema tarihi açısından büyük bir kırılma noktası olmuştur. Sesin sinemada kullanılmaya başlanmasıyla üretimden dağıtıma, gösterimden film izleme kültürüne kadar birçok alanda köklü değişiklikler meydana gelmiştir.

Sinemanın ilk yıllarından itibaren devam eden ses ve görüntüyü birleştirme çabası ancak 1920’li yılların ikinci yarısında başarılı sonuçlar verebilmiştir. Sinemada sesin kullanılması deneyleri ilk olarak Thomas A. Edison tarafından yapılmıştır.

Sesli film çekmek bazı teknik ve estetik sorunları ve zorlukları beraberinde getirmiştir. Mikrofonların ağır, hantal ve çok sınırlı oranda harekete imkân tanıyan yapısı, ayrıca kameraların çıkardığı seslerin de film çekimine kaydedilmesini engellemek için kameraların ses geçirmeyen büyük kabinlere yerleştirilmesi oyuncuların hareketlerinin kısıtlanmasına yol açmıştır.

İlk başlarda bazı teknik ve estetik sorunlarla karşılaşılan sesli sinema döneminin sonraki yıllarında sesin görüntüyü tamamlayacak, anlatımı güçlendirecek ve sinemaya seyircinin ilgi duymasını sağlayacak şekilde kullanıldığı görülmektedir.

Sesli sinemaya geçilmesi halk ve sinema sektörü tarafından farklı tepkilerle karşılanmıştır. Halk sesle gelen yeniliği coşkuyla karşılamış ve sinema salonlarını doldurmuştur. Sinema sektörünün işleyişini değiştirecek olan bu yeniliğin halk tarafından çok benimsenmesi karşısında sektör de kendisini bu yeni duruma adapte etmek zorunda kalmıştır. Kısa süre içinde maliyetleri yüksek olsa da sinema salonları sesli sinemaya uygun olarak düzenlenmiştir.

Sözlü diyaloğa yer verildiği için ilk sesli film olarak 6 Ekim 1927’de gösterilen Alan Grosland’ın yönettiği ve Al Johnson’un başrolde oynadığı “Caz Şarkıcısı” adlı film kabul edilir. Görüntüye sesin de eşlik etmesiyle halkın sinemaya olan ilgisi artmış, böylece filmler birer ticari ürün haline gelmiş ve ardından da büyük film stüdyoları piyasaya hâkim olmaya başlamıştır.

Tüm dünyada yıkıcı etkileri olan 1929 ekonomik krizi sinema sektörünü ancak birkaç yıl sonra etkilemiştir. Bunun bir sebebi de insanlar ekonomik sıkıntılarını ve günlük dertlerini unutmak için sinema salonlarına akın etmiştir. Bu buhranlı dönemde sinema sektörünün ayakta kalması Wall Street’in de dikkatini çekmiş ve önceleri pek rağbet edilmeyen, yatırıma değer bulunmayan sinema sektöründe sonraki yıllarda büyük sermayeli şirketler görülmeye başlamıştır. Bununla birlikte sinemaya sesin getirdiği yeniliğin etkisi geçtikten sonra 1931’den itibaren ekonomik krizin etkileri sinema sektöründe de hissedilmeye başlamıştır. 1933 yılında ise ekonomik kriz tam anlamıyla kendisini göstermiştir. Seyirci sayısı düşmüş, birçok sinema salonu kapanmıştır.

Osmanlı’da ve Cumhuriyetin ilk yıllarında sinemaya gereken önem verilmemiştir. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte toplumun sosyal ve kültürel dönüşümü için birçok çaba sarf edilirken sinema alanı 1940’lara kadar göz ardı edilmiştir. Yönetmen Muhsin Ertuğrul’un 1931 yılında çektiği “İstanbul Sokaklarında” ilk sesli Türk filmidir.

Sesli sinema filmlerinin üretildikleri ülkeden başka ülkelere pazarlanması için önceleri aynı film farklı dillerde tekrar çekilirken 1930’lu yılların ortalarında dublajın keşfedilmesi ve altyazının kullanılmasıyla filmler uluslararası pazarda kolay alıcı bulmaya başlamıştır.

Sesli sinemaya geçilmesiyle özellikle totaliter rejimler sinemanın toplumları etkileme gücünden yararlanmak istemişler ve sinema sektörünü baskı altına almışlardır. Bu durumun zirve yaptığı dönem II. Dünya Savaşı yıllarıdır. II. Dünya Savaşı boyunca birçok ülkede sinema sektörü yoğun askeri baskı ve ideolojik tahakküm altındadır.

İkinci Dünya Savaşı süresince istisnai birkaç örnek dışında ya propaganda ve belgesel türü filmler ya da kaçış filmleri olarak adlandırılan ve sadece eğlendiren, hiçbir mesaj vermeyen filmler yapılmıştır. Savaşın sona ermesi sinema sektörünün yeniden canlanmasını sağlamıştır.

Savaş sonrasında ilk toparlanan ve diğer ülkelerin sinemalarına karşı üstünlük sağlayan Hollywood sineması olmuştur. Amerika’da sinema sektörü birkaç grubun tekelinden kurtulmuştur. Üretim, dağıtım ve gösterim farklı şirketler tarafından yapılmaya başlamıştır. Bir yandan ulusal sinemalar gelişme gösterirken diğer yandan da sinema alanındaki uluslararası işbirlikleri ve ortak yapımlar artış göstermiştir.