Sünnetin Bağlayıcılığı
Hz. Peygamber’in dinî mahiyette yaptığı tasarruflarla, dinî olmayan tasarruflarını birbirinden kesin hatlarıyla ayırmak hemen hemen mümkün değildir. Ancak, zamanımızda bile hâlâ konu üzerinde yapılan tartışmalar, sünnet üzerinde yapılan spekülasyonlar, iyi veya kötü niyetle yapılan ithamlar, büyük ölçüde bu problemin çözülmesiyle asgarî seviyeye inecektir.
Hz. Peygamber’in aslî görevi tebliğdir. Onun için de yukarıda da belirtildiği gibi - onun tasarruflarının büyük çoğunluğu tebliğ çerçevesinde olmalıdır. Görevinin şuurunda olan Rasulullah’ın her an örnek alındığını, her hareket ve sözünün “örnek model” kabul edildiğini, her an sahâbenin dikkat -i nazarlarının üzerinde olduğunu bilmemesi de mümkün değildir. Ayrıca ismet sıfatının gereği, aklen de onun bir “Rasûl” olarak davranması ve normal bir insandan farklı olması gerektiği zorunludur.
Ancak, onun bir insan olması hasebiyle yaptığı davranışlarının da vardır. Şu kadar var ki, bu davranışların, özellikle rivayetlere yansıyanların, tebliğ ile ilgili davranışlarına göre çok az olduğu da bir gerçektir. İşte bu iki nokta arasını ayırabilecek, kesin hatlarıyla olmasa bile genel olarak bazı unsurları tespit etmek ve bunlardan bağlayıcı olanlarını şöyle maddeleştirmek mümkündür: Beyân: Hz. Peygamber bir ayetin müşkilini beyan için kavlî veya fiilî bir tasarrufta bulunmasıyla, Örnek Model: Vucûba delâlet eden bir ayeti imtisâli (tatbikî) olarak gösterdiği ve ifade ettiği tasarruflarıyla. Müstakil Teşriî: Kur’an -ı Kerim’den mustakil olarak koyduğu bir hükmün (mücerred) başka bir delille vücûb için olduğunun anlaşılmasıyla. Muvâzabe ve Müdâveme: Hz. Peygamber’in bir işi sürekli yapmasıyla ve bu sürekliliğin dinî olduğuna bir karine bulunmasıyla. Hz. Peygamber’in sünnetinin dinî olduğunu açıkça söylemesiyle.
Bütün sünnet içinde bağlayıcı olanlarını ilk bakışta bu esaslarla tanımak mümkün olsa da, bu esaslara girebilecek istisnaların bu¬lunması ihtimalini de göz ardı etmemek gerekir. Biraz yukarıda yaptığımız sünnetin bağlayıcılık açısından taksimine paralellik arz eden bu esasların aksi olanlarını da bağlayıcı olmayan sünnete dâhil etmek mümkündür.
Hz. Peygamber’in Sünnet’inin büyük çoğunluğu bağlayıcı olduğuna göre, geriye kalan az bir kısmı bağlayıcı olmayan kısma girecektir. Çoğunluk içinde yer alan bu az kısmı tek tek tespit ederek ortaya koymak daha pratik olacaktır. Yukarıdaki taksime göre de sınıflandırıldığında problem çözülmüş olacaktır. Bu noktada bağlayıcı olmayan Sünnet’i tanımak için de tesbit edilen şu iki esası burada belirtelim: “Eşyada esas olan ibahadır” kaidesince, hükmüne dair bir delil bulunmayan ve kendisinde “kurbet” olduğu zâhir olmayan şeyler. Maddî unsur ve âletler. Mescitte, hutbede asa kullanımı, minberin basamakları, Hz. Peygamber'in mescidini yaptığı hurma dalları ve çamur gibi şeyler, maslahat içindir. Sadece bu gibi şeylerin cevazını gösterir. Aksine hususi bir delil olmadıkça mubah olduğuna delâlet eder. Daha açık bir ifade ile ibadetin aslından olmayan, ibadetin yapılmasına yardımcı olan alet ve vasıtalar, bağlayıcı sünnet kapsamında değerlendirilmez.