İktisadi Hayatla İlgili Problemler II

Hisse senetlerinin satışı ya borsadan ya da senet ihraç eden kurumdan yapılmaktadır. İşletmenin, meşru alanda çalışıyor olması şartıyla, ihraç ettiği senetlerin gerek yatırım amacıyla gerekse kâr ve zararına ortak olmak düşüncesiyle satın alınmasında herhangi bir problem görünmemektedir. Ancak söz konusu senetler borsaya düştüğünde, bu senetlerin satışı hususu tartışılmıştır. Kimi âlimler borsaya senet ihraç eden şirketlerin yapısıyla ilgili nedenleri; kimi âlimler borsanın işleyişini ve ciddi manada spekülatif oyunların oynanması gerekçesiyle borsadan senet alışverişinin haram olduğunu savunmuşlardır. Bazı âlimler konuyla ilgili açık nassın bulunmayışı ve iddia edilen bazı durumların subjektif olduğunu gerekçe göstererek borsadan senet alışverişini mekruh görmüşlerdir. Bu durumda bir sakınca olmadığı görüşünde olanlar da mevcuttur.

Tahviller faizli iç borçlanma senetleri/belgeleri olduğundan, âlimlerin çoğunluğu tahvil almanın caiz olmadığı görüşündedirler.

İslam âlimlerinin algısına göre altın madeni, tedavülde para olarak kullanılması için yaratılmıştır. Günümüzde altın milli para olma özelliğini yitirmiştir. Bu açıdan altına bakanlar bugün altının kıymetli bir eşya olduğu, dolayısıyla vadeli satışının caiz olduğu görüşündedirler. Bazı âlimler ise altının halen beynelmilel para özelliğini taşıdığını, bu nedenle de vadeli olarak satılamayacağını ancak peşin olarak başka paralarla değişilebileceğini savunmaktadırlar. Bazı araştırmacılar ise altının normalde vadeli satılamayacağını benimsemekle birlikte, kredi kartıyla gerek peşin gerekse vadeli satışının yapılabileceğini söylemişlerdir.

İslam faizli borç vermeyi haram kılarken verilen borç sebebiyle bir kazanç sağlamayı düşünmeksizin sırf Allah rızası için borç vermeyi teşvik etmiştir. Naslarda borçlu ile alacaklı arasındaki ilişkiler detaylı bir şekilde ele alınmış olup alacaklı imkânları ölçüsünde borçlusuna kolaylıklar sağlamalı, borçlu ise alacaklısının iyi niyetini istismar etmemelidir. Alacaklının borçludan, verdiği borcu dışında maddi ya da manevi her türlü beklentisi yasaklanmıştır. Bu durum fıkıhta; “Menfaat içeren her borç ribadır.” şeklinde kurallaşmıştır. Buna göre, alacaklının menfaat elde etmek için koştuğu her menfaat şartı, faiz olarak değerlendirilmiştir.

Borç verilen paranın, enflasyon sebebiyle değer kaybetmesi hâlinde, borç ödenirken enflasyon fakının alınıp alınamayacağı tartışılmış olup klasik dönem âlimleri bu konuda borcun misliyle ödenmesi gerektiği ilkesinden hareketle, enflasyon farkını almanın faiz olduğunu benimsemişlerdir. Ebu Yusuf gibi bazı müçtehitler ise enflasyon farkını almanın faiz olmadığını savunmuştur. Günümüzde konuyu tartışan âlimlerin bir kısmı, kâğıt banknotların hakiki para olmayıp itibari para olduğunu gerekçe göstererek alınan borçla ödenen borç arasında denge bulunması gerektiği ilkesinden hareketle; bu dengenin borcun misliyle ödenmesi hâlinde kurulamayacağını, ancak alınan borcun alındığı günün kıymetiyle/alım gücüyle ödenmesi hâlinde, dengenin kurulabileceğine dikkat çekerek, enflasyon farkını almanın faiz olmayacağını savunmuşlardır. Böyle bir görüşün klasik dönem âlimlerinin ittifakıyla çeliştiğini söyleyenler de vardır.

Hava parası almanın hükmüne gelince şunlar söylenebilecektir: Mal sahibi kiracısına hava parası verdiğinde, onun bir müddet daha işyerinde kalma hakkını satın almış demektir ki hak satışı caiz olduğuna göre bu da caizdir. Aynı şekilde kiracı, kiraladığı iş yerini bir başkasına hava parası alarak anlaşma süresi içinde devrettiğinde de kiracı kiraladığı dükkândaki iş yapma hakkını satıyor demektir. Hava parası vererek de olsa söz konusu iş yerini almak isteyen esnafın da bu iş yerinin tanınmış olması, müşteriler için uygun bir güzergâhta bulunması gibi özellikleri sayesinde, bu iş yerini kiralamasından fayda sağlayacağı bir gerçektir. Bu açılardan konuya bakan âlimler çoğunlukla parası almayı meşru bir kazanç olarak değerlendirmişlerdir.