Alman Ekspresyonizmi

Alman Ekspresyonizminin Ortaya Çıkışı

Ekspresyonizm 20.yüzyılın başında Almanya’da ortaya çıkan bir üsl ûptur.

Resim, grafik, edebiyat, film, mimarlık, tiyatro ve müzik gibi birçok sanat alanlarında kendini göstermiştir.

Ekspresyonist resimler, dış dünya gerçekliğinden ziyade, sanatçının zihin durumunu yansıtmayı amaçlamıştır.

Çizgi ve rengin çarpıtılması aracılığıyla duyguyu dışa vurmuş ve doğal görünüşün arkasındaki gerçekliği aramışlardır.

1910 ve 1920 arasında Alman Ekspresyonizm’i sosyal, kültürel ve politik değişiklikleri yansıtmıştır.

Savaş, düş kırıklığını, yabancılaşmayı ve ölümü beraberinde getirirken, Ekspresyonistler için ana temalar olmuştur

Ekspresyonizm, baskıresim üzerinde güçlü bir etkiye sahip olmuştur. Ağaç baskılar, kompozisyon yapısı, dramatik ışık ve renk zıtlıkları, düz resim düzlemi gibi tuvallerinde görünen etkileri doğrulama olanağı sağlamıştır.

Ekspresyonist sanatta renklerin abartılması ve doygun olarak kullanılması, sanatçının şiddetli duygusal anlatımını (ifadesini) göstermeye yardım etmiştir.

Ekspresyonist sanatçı, içsel duygu ve vizyonu resmetmek için görünüşü ve rengi çarpıtma ya da abartma eğilimi göstermiştir.

Jugend ve Simplicissimus gibi hiciv dergilerinin sanatsal üslubundan etkilenen Ekspresyonistler, insan figürlerini ve manzara görüntülerini bozmuşlardır.

Ekspresyonistler için bir diğer kaynak, ifadesel anlatımda canlı(etkileyici) renkleri ve eğri çizgileri kullanması ve hissi(duygusal) resim özelliğinden dolayı Hollanda’lı İzlenimcilik Sonrası(post -izlenimci) sanatçı olan Van Gogh’du.

Die Brücke (Köprü)

Alman Ekspresyonist hareketi, iki grup tarafından biçimlenmiştir. Bir tanesi, “Köprü” anlamına gelen ve Kirchner tarafından oluşturulan Die Brücke’dür. Diğeri ise Kandinsky’nin öncüsü olduğu ve “Mavi Atlılar” anlamına gelen Der Blaue Reiter’dır.

Die Brücke (“Köprü”) Dresden kentinde Ernst Ludwig Kirchner, Fritz Bleyl, Erich Heckel, ve Karl Schmidt -Rottluff gibi dört mimarlık öğrencisi tarafından kurulmuştur.

Amaçları, zamanın geleneksel akademik üslubundan kendilerini özgürleştirmek ve sanatsal anlatımın yeni yollarını aramak olmuştur.

Almanya’nın geçmişi ve geleceği arasında bir “köprüyü” inşa etmek istemişlerdir.

Die Brücke sanatçıları, mükemmel bir doğayı yaratma yerine; doğayı, irrasyonel (mantıksız) gerçekliğin bir parçası olarak düşünmüşlerdir.

Düz düzlemler ve Fovizm’in doygun renkleri, renklerin doğrudan tüpten çıktığı gibi kullanımları, Die Brücke’ün resimlerinde etkili olmuştur.

Die Brücke sanatçıları, hem biçimsel özellikleri hem de daha geniş izleyici kitlesiyle iletişim kurabilmek adına, yaygın olarak ağaç baskı tekniğini kullanmışlardır.

Sanatçının kendisini keşfetmesi, bayan nü figürünün kullanımı, kentsel ortama odaklanma, kırsal manzara, dinsel temalar, Brücke baskılarının ana içeriğini oluşturmuştur.

1906’ da gruba katılan en önemli Ekspresyonist sanatçı olan Emil Nolde, bir buçuk yıl sonra gruptan ayrılmasına karşın; çalışmaları ile grup için önemli bir uyarıcı güç olmuştur.

Der Blau Reiter (Mavi Atlılar)

Die Brücke ’e zıt olarak, 1912’ de kurulan Der Blaue Reiter ( “Mavi Atlılar” ), benzer üslupsal kaygılarla bir araya gelen, organize olmuş bir grup değildir.

Grubun teknik olarak, Wassily Kandinsky ve Franz Marc’ dan meydana geldiği söylenebilir.

Her iki sanatçı, mavi rengi tercih etmiş ve çalışmalarında at ve binici temalarını kullanmışlardır. Onlar, mavinin sembolik çağrışımlarını (yan anlamlarını) ve binicilerle ilişkilendirilen dizginlerden bağımsız varoluşu sevmişlerdir.

İki sanatçının ideallerini paylaşan ve Der Blaue Reiter ile ilişkilendirilen diğer sanatçılar, August Macke, Alexei von Jawlensky, Gabrielle Münter, Heinrich Campendonk ve Paul Klee ’dir (Reed, 1977).

Franz Marc ’ın ünlü mavi atları, ruhsallığı ve masumiyeti, sembolize eder.

Der Blaue Reiter ’in lideri olan Kandinsky, yalın renklerle ve şekillerle izleyicinin resimlerdeki hisleri ve atmosferi (ruhsal durumu) algılayabileceğine inanmıştır; bu nedenle 20.yüzyıl sanatında ortaya çıkan soyutlamaya önemli bir geçiş yapmıştır.

Kandinsky, renklerin, şekillerin ve biçimlerin, sesler ve müzikle eş değer özelliğe sahip olduğuna inanmış ve renk uyumlarını yaratmayı amaçlamıştır (Edvard, t.y.).

Der Blaue Reiter ’la bağlantı kuran sanatçılar, anlamın doğayla uyumuna ilişkin ilgi kurmaya çalışmışlardır. Çalışmalarında, stilizasyondan (yalınlaştırmadan) soyuta doğru bir yönelim gözlemlenmektedir.

Bağımsız Ekspresyonistler

Norveç ’li Edvard Munch, Ekspresyonizm ’in öncüsü olarak görülmüş; çalışmalarıyla duyguları ve evrensel durumları araştırmış ve Die Brücke üzerinde etkili olmuştur.

Corinth ve Beckmann’ ın Ekspresyonist üslupları İzlenimcilerden ve Barok ’tan etkilenmiştir.

George Grosz ve Otto Dix ’in çalışmaları ise daha hicivli (taşlamalı) ve karamsar bir atmosferi yansıtmıştır.

Norveç ’li Edvard Munch tarafından yaratılan "The Scream" ya da (“ Cry”), ekspresyonist hareketin bir ikonudur.

Birinci Dünya Savaşı ’nın şiddeti, zulümü, vahşeti ve ardından Almanya ’da yaşanan sosyal çöküntü, yıkım ve ekonomik bunalım, psikolojik dram ve sefalet Max Beckmann, George Grosz, Otto Dix ve Käthe Kollwitz gibi sanatçıların yapıtlarına yansımıştır.