Ferdinand De Saussure ’ün Göstergebilim Yaklaşımı

Dil insanların birbirleriyle iletişim sağlamalarının en önemli unsurlarından biridir. İster sessel bildirimlerden (Latin, Arap ve Çin alfabesi gibi) meydana gelen alfabeler olsun, isterse işaret dili olsun dil, insan iletişiminin temelini oluşturan kültürel bir olgudur. Dil aracılığıyla insanlar birbirlerini tanımakta, kendinden sonraki kuşaklara kendi bildiklerini ve yaşam pratiklerini aktarmaktadır. Her insan ancak bildiği dilde meramını anlatır. Bilmediğimiz dilde karşımızdakiyle anlaşma olanağımız çok zordur. Şüphesiz dünyaya gelişimizle birlikte bulunduğumuz toplumun dili öğrenilir. Bu anlaşmaların kökeninde yatan dilsel sebepler, bilim insanlarının dil konusunda çalışma yapmalarına neden olmuştur. Örneğin Arapçadan Türkçeye geçen kelimelerin kaynağını dilbilimciler araştırır. Bizse o sözcükleri kullanır ama sözcüklerin kökenini araştırmayız.

Bu araştırmaları bilimsel anlamda inceleyen ilk kişi Ferdinand de Saussure olmuştur. Diller arasındaki benzerlikleri, ilişkileri ve dil olanaklarını ortaya koymaya çalışmıştır. Saussure’ün dil alanındaki çalışmaları birçok bilim insanını etkilemiştir. Özellikle göstergebilim konusunda yaptığı katkılar, bilim insanlarının sonraki çalışmalarında etkili olmuştur.

Göstergebilim

Zihnimizde oluşan kavramların gösteren ve gösterilen arasındaki ilişkiyle oluştuğunu söyleyen Saussure bu kavramların toplumsal yönüne de değinmiştir. Öncelikle gösteren gösterilen ilişkisine değinen Saussure dil, söz, artzamanlılık, eşzamanlılık, dizi ve dizge gibi kavramları öne çıkarmıştır.

Kültürel bir sonuç olan dil, birlikte yaşamanın ve ortak kültürün sonucu olarak devam etmektedir. Dillerin olmadığı yerlerde gelişmeden ve uygarlıklardan söz edilemez. Diller sesbirimler tarafından ifade edilmektedir. Konuştuğumuzda dilimiz ses birimlerini bir araya getirerek iletişim kurmamızı sağlamaktadır. Saussure bu iletişim birimlerini, birbirinden ayırarak dil ve söz şeklinde farklılaştırmıştır. Dilin bireysel, sözün ise toplumsal olduğunu söylemektedir. Böylece Saussure dili toplumsal ve bireysel olarak ikiye ayırmaktadır. Bu ayırımdan sonra göstergebilim konusunda geniş çalışmalar yapan Saussure, kavramların oluşumunu gösteren ve gösterilen şeklinde açıklamaktadır. Ona göre bir kavram açıklanırken zihnimizde önceden var olan bilgilerin eşliğinde meydana gelmektedir. Mesela bize ağaç dendiğinde biz herhangi bir ağacı anlarız, ağacın meyve ağacı mı meşe ağacı mı olduğunu düşünmeyiz. Benzer şekilde yumurta dendiğinde aklımıza kuş yumurtası mı yoksa bıldırcın yumurtası mı diye bir soru gelmez. Doğrudan yumurtanın kendisi gelir.

Göstergenin Nedensizliği, Değişmezliği ve Değişebilirliği

Saussure, kavramın gösteren ve gösterilenden oluştuğunu belirtmektedir. Bu kavramların, göstergelerin çoğu zaman nedensiz oluştuğu anlaşılmaktadır. Kavramın her hangi bir nedene bağlanmaması gerekmektedir. Biz “masa” kavramını neden “m.a.s.a” ses birimleriyle açıklarız da, başka ses birimleriyle açıklayamayız. Bizim bir an “masa” yerine “mehi” kavramını kullandığımızı düşünelim, hiç kimse bizi anlayamayacaktır. Çünkü masa kavramının sesbirimleri “m.a.s.a”dan oluşmaktadır. Toplum bunu öyle kabul etmiştir. Bundan şu sonucu çıkarmak mümkün: Her kavramın kendine uygun sesbirimleri bulunmaktadır. Bireyler bunu reddetmemekte ve öyle kabul etmektedirler. Kavrama, neden öyle dendiği bizim ilgi alanımız değildir. İşte Saussure bu durumu göstergenin nedensizliği şeklinde ifade eder.

Göstergenin özelliklerinden biri de dizimsel ve dizisel bağlantılardır. Kelimenin yerinin ve değerinin cümle içindeki konumu dizimsel ve dizisel ilişkisi belirlemektedir. Cümlede kullanılan nesne ve öznelerin yerine başka başka nesneler ve özneler yer alabilmektedir. İşte bu nesnelerin ya da öznelerin yerine farklı kişi ve kavramları kurduğumuzda göstergenin dizimsel özelliklerinde değişimler meydana gelmektedir. Terim ve sözcükler dizi olarak, sözcüklerin birleşmesi ise dizim olarak karşımıza çıkmaktadır.

Saussure, göstergenin dönem içindeki değişimlerinin zamansal olarak farklılık göstermesine değinmiştir. Artzaman dendiğinde belli bir zamanda ve dönemlerde incelenen dil durumları, eşzamanlılık dendiğinde ise bir konunun veya gerçekleşmiş bir durumu ve zaman içindeki gelişimiyle değişimi anlatılmaktadır.