Sinema Estetiği

19. yüzyılın sonunda icat edilen sinema hareketli görüntüdür. Belli bir hızda art arda gösterilen fotoğraf zihnimiz tarafından bir akış oluşturacak biçimde birbirine eklenir ve akış da hareketin kesintisiz biçimde algılanmasıyla sonuçlanır. Bu yüzden sinema temel anlamda göz yanılgısıdır dayanan bir sanattır.

Sinemanın Doğuşu

Teknik bir imkân olarak sinema, özellikle Thomas Alva Edison ve Lumiére Kardeşler'in birbirlerinden bağımsız olarak yürüttükleri çalışmalarla ortaya çıkmıştır. Amerikalı ünlü mucit Thomas Alva Edison, 1889 yılında kinetograf adını verdiği bir aygıt icat etmiştir. Lumiére Kardeşler'in 1895 yılında patentini aldığı sinematograf ile yine aynı yıl ilk film gösterimlerini gerçekleştirmeleri sinemanın doğum tarihi olarak kabul edilmektedir.

Sinema Nasıl Sanat Oldu?

Fransız illüzyonist Melies, sinema tarihinde bazı çekim “hilelerini” kullanarak sinemanın anlatım olanaklarını keşfeden ilk kişidir. Farklı çekim ölçeklerinin ve değişen ritimlerdeki kurgunun kullanılması yoluyla tiyatro etkisinin tamamen bertaraf edilmesi ise Amerikalı yönetmen Edwin S. Porter’in 1903 yapımı The Great Train Robbery (Büyük Tren Soygunu) adlı 12 dakikalık bir kısa filmiyle gerçekleşmiştir.

Sinema Kuramları

Bir sinema kuramı; filmin ham maddesi, ham maddenin işlenmesiyle ortaya çıkan eserin mahiyeti, filmin biçimsel özellikleri ve bir filmin sanat yapıtı olarak değeri gibi ögeleri araştırır.

Biçimci Film Kuramı

Sinemaya dair ilk dönem estetik düşünceler, ona bağımsız bir sanat dalı olarak saygınlık kazandırmaya dönük Biçimci Kuram'ı meydana getirirler.

Hügo Münsterberg: Münsterberg, psikoloji temelli bir sinema kuramı ortaya koymuştur. Ona göre, bir film gerçekliğin yeniden üretilmesinin ötesinde insan zihninde yaratılan psikolojik bir fenomendir. Münsterberg’in Kuramı temelde Gesltaltçı psikolojiye dayanmaktadır.

Rudolf Arnheim: Arnheim için sinematografinin özü gerçekliği olduğu gibi vermesinde değil, teknik gereklilikler ve zorunluklar sebebiyle değiştirerek sunmasında saklıdır. Bir film yapımcısı da kullandığı aracın özelliklerini bilinçli olarak vurgulaması önemlidir.

Sovyet Montaj Kuramı: Özellikle Eisenstein’ın film ve yazılarıyla belirginleşen Sovyet Montaj Kuramı kurguyu sinema estetiğinin kurucu ögesi olarak kabul etmiştir. Vsevolod Pudovkin, Lev Kuleshov ve Sergei Eisenstein gibi isimler, özellikle kurgu meselesine getirdikleri teknik yenilikler ve düşünsel açılımlarla yepyeni bir sinema estetiğinin oluşmasına öncülük etmişlerdir.

Gerçekçi Film Kuramı

Biçimci kuramın ardından sinemanın nasıl bir gerçeklik ürettiği ya da fizik gerçeklikle nasıl bir ilişki kurduğu düşüncesi gerçekçi film kuramının ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Siegfried Kracauer: Alman kuramcı, bir filmin her zaman için içinde varlık kazandığı toplumun gerçekliğini yansıttığını öne sürmüştür. Ona göre diğer sanat dalları gerçeği bozmak zorundayken sinema böyle bir zorunluluğa tabi olmadığı için başlı başına bir sanattır.

André Bazin: En üretken ve etkili gerçekçi kuramcı olan Bazin, sinemanın plastik gerçekliğin ulaşacağı en yüksek nokta olduğunu vurgulamıştır. Sinemaya bize algılayamadığımız ama kavradığımız gerçekliği de veren bir sanattır. Onun anlayışında sinema, izleyicisine sinemasal biçimin gereklilikleri ve tekniğin güncel sınırları ile uyumlu şekilde gerçekliğin olabildiği kadar mükemmel bir görüntüsünü sunmak istemektedir.

Auteur Film Kuramı

Sinemadaki “autuer” (otör) kavramının Türkçe’deki karşılığı “yaratıcı - yönetmen” ya da “yazar -yönetmen” olarak verilebilir. Kelime anlamıyla “yazar” anlamına gelen sözcük sinemada bir anlam genişlemesine uğrayarak filmin tüm yaratıcı sürecinden tek başına sorumlu olan yönetmeni imlemek için vurgulanmaktadır. Auteur, bir filmin ortaya çıkmasında tek söz sahibi kişidir.

Göstergebilimsel Film Kuramı

Göstergebilimsel Kuram'ın ilk meselesi sinema dilinin kullandığımız sözlü ya da yazılı dile ne ölçüde benzediği, dilde görebileceğimiz gösteren ve gösterilen ilişkisinin sinemada var olup olmadığı olmuştur. Göstergebilimsel Film Kuramı, sinemayı bir dil yetisi gibi görmektedir. Bir film ne ölçüde bir dile benzerse o ölçüde sanatsal bir yapıya kavuşmaktadır.