Fotoğraf Estetiği

19. yüzyıl devrimlerin, alt üst oluşların, yenilik ve icatların çağıdır. Bu durum teknik aygıtlar ve iletişim teknolojileri söz konusu olduğunda daha da belirgin hâle gelir. 19. yüzyılda icat edilmiş ve dünyaya yayılmaya başlamış olan fotoğraf insanın ürettiği ilk teknik imgedir.

Camera Obscura'dan İlk Fotoğrafa

Fotoğrafın icat edilebilmesi için birçok bilginin kullanılması gerekmiştir. Varlığı yüzyıllardır bilinen cemara obscura (karanlık oda) bunlardan ilki iken ışığa duyarlı filmlerin kullanılması sonuncusudur. Camera obscura bir anlamda fotoğraf makinesinin gövdesini oluşturmuşsa da görüntünün üzerinde oluşabileceği yüzeyin icat edilmesi için kimya alanındaki gelişmelerin pratik alanda uygulanmaya başladığı 19. yüzyılı beklemek gerekmiştir.

Nicéphore Nièpce 1826 ya da 1827 yılında, yaşadığı yerin penceresinden görülen bir manzaraya ait olan ve günümüze ulaşan ilk fotoğrafı çekmeyi başarmıştır. Louise Daguerre pozlama süresini birkaç saatten birkaç dakikaya indirebilecek yeni bir yöntem keşfetmeyi başarmış, Henry Fox Talbot ise bir negatif asıl görüntüden çok sayıda pozitif baskı elde edilmesi yöntemini keşfederek fotoğrafın bulunması sürecini tamamlamıştır. George Eastman Kodak’ın geliştirdiği selüloid rulo filmler fotoğrafçılığın halka yayılmasında son derece etkili olmuştur.

Fotoğraf Nasıl Oluşur?

Fotoğraf teknik sayesinde üretilen bir imgedir ve bir fotoğraf makinesini gerekli kılar. Fotoğraf makinesi ise ışığı toplayan bir objektif, ışığın yoğunluğunu ayarlayacak diyafram, ışığın ne kadar süre alınacağını belirleyen bir perde, ışığın üzerine düşerek görüntüyü oluşturacağı film ya da sensör gibi elemanlardan meydana gelmektedir.

Deklanşöre bastığımız anda normalde kapalı olan örtücü açılarak ışığı film ya da sensörün üzerine düşürür. Işığın ne kadar süre filme düşeceğini örtücü tayin ederken, ne yoğunlukta alınacağını diyafram belirlemektedir. Kadraj, objenin hangi yakınlıkta ve hangi genişlik içinde çerçeveleneceği ise kullandığımız objektifle ilgilidir. Görüntü oluşma sürecine ise “pozlama” adı verilmektedir.

Fotoğraf ve Sanata Etkileri

Fotoğrafın makine yoluyla üretilen bir imge olması ya da diğer sanat eserleri gibi biricik olmayıp nerdeyse sonsuz sayıda kopyalanabilir olması, bir sanat dalı olarak değer görmesine kuşkuyla yaklaşılmasına sebep olmuştur. Ayrıca birçok kişi için bir sanat yapıtını belirleyen şey, eserin mevcut gerçeklikten daha fazlasını (bir fikri, bir ideali) temsil etmesi olduğundan, fotoğrafa salt gerçekliği yeniden üreten teknik bir oyuncak olarak görenler de olmuştur.

İlk dönemlerinde, fotoğrafın resimden ayrı bir sanatsal ifade biçimi olabileceği pek akla gelmemiştir. Süreç içerisinde fotoğraflar manzara ya da portre çekimlerinden daha farklı alanlara yöneldikçe fotoğrafın sanatsal dili daha da açık biçimde görülmeye başlanmıştır.

Fotoğrafın bulunmasının ardından ressamlar da bir fotoğrafın yapamadığını tuallerine aktarmaya çalışmışlar ve bu durum soyut sanatın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Gerçek görüntünün yeniden üretilmesi konusunda çok daha hızlı, ucuz ve etkili olan fotoğraf sebebiyle, resim sanatı yüzyıllardır sürdürdüğü temsile dayalı anlayışı terk edecektir. Böylece ressamlar için çok daha dışa vurumcu bir anlayışla resim yapmanın önü açılmış; gerçekliği taklit etme yükümlülüğünden kurtulan ressamlar, resim sanatında yeni arayışlara yönelmişlerdir.

Kopyalama ve Hale Kaybı

Fotoğrafın icadından önce sanat yapıtını belirleyen şey onun biricikliği iken fotoğrafın bulunmasıyla bir sanat eserinin kopyalanması meselesi gündeme gelmiştir. Sanat eserinin biricikliğinden doğan “aura” (hale), kopyalama sebebiyle ortadan kalkacaktır. Bu görüşün sahibi Walter Benjamin için bir yapıtın teknik olanaklarla yeniden üretilebilmesi, sanatın yalnızca değerini düşüren bir durum değil, aynı zamanda onu özgürleştiren ve herkesin kullanımına açarak demokratikleştiren bir süreci de ifade etmektedir.