Mesafe ve Derinliğin Algılanması I:Boşluk

Boşluk, Latincede “spatium”, İngilizcede “space” ve Arapçada ise “mekân” olarak tercüme edilir. Aynı zamanda espas, mesafe, boyut, ara, aralık, uzaklık, genişlik, yer, meydan, saha, zaman, süre, bir kitlenin büyümesi, genişlemesi veya uzaklaşması anlamlarına gelir.

Batı uygarlığında daha çok mekân, zaman, hareket gibi kavramlarla ele alınır.

Uzak Doğu uygarlıklarında hiçlik ve boşluk, varlık algısının temeli olarak tanımlanır.

Orta Doğu ve Türk kültüründe ise boşluk algısının yaşam alanlarında farklı şekillerde deneyimlendiği söylenebilir.

Evrende boşluğun olup olmadığı tartışması Antik Çağ Yunan felsefesinden gümümüze tartışılmaya devam etmektedir. Boşluk kavramına felsefede öncül oluşturan ilk yaklaşımlardan biri, evreni bir sayı uyumu olarak gören Pisagor'dur.

Atomculuk öğretisi öncülerinden Leukippos ve öğrencisi Demokritos ve Epikür’e göre evren yalnızca atomlardan ve boşluktan oluşmuştur. Varlığın karşılığını dolu , yokluğun karşılığını ise boşolarak tanımlarlar.

Aristo (MÖ 384- 322) ’ya göre boşluk "içinde hiçbir duyulur cismin bulunmadığı aralık, ara nesne"dir. Ona göre boşluk ne bir nesne ne de bir varlık bulundurur.

Batı rasyonalist düşünürlerin boşluğu fiziksel bir zemin üzerinden ele almalarına karşı İslam filozofları boşluk kavramını daha tasavvufi (içsel) açıdan ele almışlardır.

Farabi (872- 950), e vrenin maddelerden oluştuğunu ve bu nedenle evrende boşluğa yer olmadığını savunmuştur.

İbn-i Sina (980- 1037)'ya göre boşluk kavramı için boyut ve sınırlar söz konusu değildir. Bu yüzden boşluğun gerçeklik olarak düşünülemeyeceğini söyler.

Boşluk kavramı Uzak Doğu felsefesinde çoğunlukla Taocu felsefenin etkisi ile şekillenmiştir. Boşluk kavramı; hiçlik, gökyüzü -toprak varlığından önce gelir.

Japoncada “zen” meditasyon anlamına gelir. Meditasyon ise insanın bu dünyaya ait acılar, zorluklar, sıkıntılar ile tecrübe ettiği varlığından sıyrılması olarak tanımlanır.

Aydınlanma Çağı felsefe ile başlayan bilimsellik temelli yaşamı algılama biçimi Kant’ın bilgiye ve düşünceye eleştirel yaklaşımı ile şekillendi.

Heidegger ’in (1889- 1976) Aristo’dan beri süregelen Kant ile devam eden Kartezyen temelli özne- nesne ayrımına karşı çıkması bilimsel bakış açısına devrimsel nitelikte yenilik getirdi.

Einstein’in uzay ve göreceli (rölatif) zaman kavramını getirmesi, yüzlerce yıldır geliştirilmiş gerçeklik anlayışını kökten değişime uğrattı.

Ayasofya, Sultanahmet ve Süleymaniye camileri dünya mimari ve mühendislik tarihi içinde, iç boşluğu insan algısında belli düşünce ve duyguları harekete geçirmek için olağan üstü bir deha ile ortaya koyan yapılardır.

Mimari yapılar boşluğu bölerek yeni iç boşluklar oluşturur.

Plastik sanatlarda heykel, doğası gereği, boşlukla zorunlu bir etkileşim içindedir. Hacimsel, elle tutulur, gözle görülür her obje gibi heykel de boşluk tarafından çepeçevre sarmalanır, sınırları belirlenir.

Gotik ile ilk örneklerini kilise duvarı süslemesi olarak gördüğümüz heykel sanatı, Rönesans ile eski göz kamaştırıcı mimetik anlatımı yeniden yakaladı.

Barok çağda heykel mimariden tamamen bağımsızlaşarak etrafında dolaşılarak her açıdan algılanan kendi başına anlam yüklenen bir sanat dalına dönüşmüştür.

19. yy.ın sonlarında empresyonist resim anlayışında doğanın değişkenliğine ve bu değişkenliğin algımızda yarattığı yanılsamalara odaklanan sanat anlayışının heykel sanatında yansımasını Rodin’in heykellerinde görürüz. Rodin heykellerini yarım bırakarak izleyicinin heykeli boşlukta tamamlamasını bekler.

20. yy. başında bilim dünyasında olan gelişmelere farklı sanatçıların verdiği tepkiler sanat manifestolarında, akımlarında birden farklı biçimlerde ortaya çıktı.

Antonie Pevsner (1886- 1962) ve kardeşi Naum Gabo (1890- 1977) 20. yy. heykel sanatının öncüleri ve ilham kaynakları olarak tarihe geçtiler. Pevsner ve Gabo 'nun mekân, zaman, hareket kavramlarını yeni bir bakış açısıyla yorumlamalarıyla birlikte boşluk edilgen yapısından kurtularak etken bir eleman olarak kullanıldı.

Richart Serra ; çoğunlukla kullandığı elips ve spirallerde oluşan formları ile uzam, boşluk, alan, ölçü, ağırlık ve zaman kavramlarını izleyicinin beden algısı üzerinden sorgulamaya çalışır.

Newton’un boşluk, zaman ve madde kavramları ile tanımladığı yer çekimi teorisi yaşadığımız, algıladığımız evrene bilimsel, fiziksel açıklama getirmiş oldu.

Resimde boşluk, mekân, uzam rasyonel bir gözlemin yanılsamasından çok duyguların aktarımı için kullanılmıştır. Romantik Caspar David Friedrich ve William Turner gibi sanatçılar empresyonizme açılan kapıyı aralamış oldular.

Empresyonizmle birlikte sanatçılar resim yüzeyinde, artık sadece duyulara yönelik olmayan, boşluk ve zaman ilişkisini düşünsel bir kaygıyla ele almaya başladı.

Kozmos temasının resim sanatında yeni bir kavrayış yaratmasında Henry Bergson’un “kozmik dinamizm” fikri ile başlayan süreç ,Rus sanatında Malevi ç’in bu fikri Süpr ematist Manifesto 'suna yerleştirmesine neden oldu.

Lucio Fontana ise fütürizm etkisiyle klasik resim yüzeyinin sınırlandırılmış alanından kurtulma isteğiyle “Uzamsal Kavram / Spatial Concept” adını verdiği yapıtlarında ; hareket, zaman ve boşluk aramak için tuval yüzeyini keserek yeni bir boyut ve sonsuzluk duygusu yaratmışt ı.

20.yüzyıl ile birlikte teknoloji ve bilimin gelişmesi sonucunda ortaya çıkan dijital ortam, sanal me kân olgusunu yaşamımıza sokmuştur.