Işık ve Işığın Görme Biçimine Etkileri

Görmek için ihtiyaç duyduğumuz tek çevresel faktör fiziksel bir enerji türü olan ışıktır.

Gözümüz tüm bu değişimlere ve ışık kaynaklarına uyum sağlayabilme yeteneğine sahiptir.

Doğal ve yapay olarak görmemize olanak sağlayan farklı ışık kaynakları vardır .

Işık sadece nesneleri aydınlatmaz, onların renk ve biçimleri üzerinde görsel etkiler yaratarak görme biçimimizi değiştirir.

Görmemizin ilk koşullarından biri olan ışığın insanın tanıdığı ilk kaynağı güneş, ay ve yıldızlardır.

Çevremizi tanımamız için gerekli bilgiyi taşıyan ışık; güzellik, iyilik, doğruluk, erdem, inanç, yaşam, yaratıcılık içeren pek çok şeyin simgesel karşılığı olmuştur.

Halk arasında da bir kişilerin ışığın aydınlatıcı ve sevinç, iyilik yönlerini temsil edecek şekilde iyi dilek ve temenni de bulunduklarını biliyoruz. Örneğin: gözlerinin içi parlıyor.

Birçok tanrının ışık ile özdeşleştirilmiş olması da şaşırtıcı değildir; Sami tanrısı Baal, Mısır tanrısı Ra ve Pers tanrısı Ahura Mazda güneşi ya da ışığın yararlı etkisini temsil ederler.

Bilinen en uzun sürekliliği olan eski Mısır uygarlığı çöl şartlarında Nil Nehri'ni kontrol edebilmek için güneşe göre zamanı takip etmek zorundaydı.

Antik Yunan ve Roma’nın ulaştığı mimari ve mühendislik başarısı şehirlerinde, kamusal binalarında güneş ışığını en iyi şekilde değerlendirmek üzere planlandığı izlenebilir.

Ayasofya ışığın bir dini mabet olarak kullanımına en iyi örneklerdendir. Kubbenin altında açılmış olan 40 adet pencereden süzülen ışık bir illüzyon yaratarak kubbeyi karanlıkta yüzüyormuş gibi gösterir.

Orta Çağ’ın karanlık çağ olarak anılmasının tek nedeni insanların bilgi ve özgür düşünce ortamından uzak kalması değildir. Mimari ve mühendislik birikiminin yaşatılamaması önemli bir nedendir. Buna rağmen, Orta Çağ insanının şiir ve minyatürlerinde aydınlık ortamlarda yaşıyorlarmış hissi vardır.

Rönesans mimarisinde ışık, yöresel ve mevsimsel ışığı, ısıyı en faydalı şekli ile kullanmaya yöneldi.

16.yy.da Mimar Sinan ile doruk noktasına ulaşan cami mimarisinin en muhteşem örneği Selimiye Camisi’dir. Bu görkemli yapı kubbeye kat kat açtığı pencereler ile mekânda müthiş bir ışıklılığa olanak tanımıştır .

Orta Çağ boyunca ışık- gölge resim yüzeyinde bir anlatım aracı değil tinselliğin sembolüydü.

Rönesans ile birlikte ışık, nesnenin gerçekte göründüğü halini objektif ve açıkça göstermeyi amaçlayan nesnelliği temsil etme aracı oldu.

Yumuşak (Evrensel) ışık ile yüzeydeki bütün figürler ve objeler aynı ışık değeri ile varlığın hacimsel yapısını ortaya çıkarmak için kullanıldı.

Barok dönem resimlerinde kullanılan keskin ışık ve boyasal ışık ile sanatçılar görünen şeyin nesnelliğini değil, duygusunu öne çıkarmak istediler .

Empresyonist resimde artık ışık anlatım için bir araç değil amaçtır. Gün ışığı resmin ana konusudur, resimde gördüğümüz figürler ve objeler ışığın anlatım araçlarıdır. Sanatçı ışığı kendine göre ayarlamak yerine, doğal ışığa göre kendini konumlandırmayı seçti. Bu sanatçılara ışığın ressamı ve bu sanat anlayışına izlenimcilik -empresyonizm dendi.

Görmemizi sağlayan ışık aynı zamanda fotoğrafın da ana malzemesidir. Nesnelerden yansıyan ışık ve ışıksızlık arasındaki bütün değer farkları olduğu gibi fotoğraf yüzeyine aktarılır.

Fotoğrafçı her şeyden önce ışığı takip eden kişidir. Elde edeceği görüntünün başarısının ışığı doğru kontrol etmekten geçtiğini bilir.

İbn-i Heysem’in “Karanlık Oda”da hareketli gölgelerle yaptığı gösteri ile başlayan görüntüye hareket verme serüveni 19. yy. sonunda fotoğrafın icadı ile bugünkü anlamı ile sinemanın doğuşuna neden oldu.

Sinemada ışığın kullanımının izleyici üzerinde yarattığı psikolojik etki, bir görüntü yönetmeni için resim tarihinin ona ulaştırdığı bilgilerdir .

Sinema ve video görüntüsü izleyici için benzer deneyimler sunsa da , teknolojileri birbirinden farklıdır.

Video ışıktan geçerek oluşan görüntüdür, zaman ve uzamı değiştirir. Gerçek zaman ve uzam parçalayarak farklı bir zaman ve uzam yaratır.

20.yy.başlarında Fransız kimyager ve fizikçi Georges Claude tarafından neon tüpleri geliştirilmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkan minimal sanat akımının temsilcilerinden Dan Flavin endüstriyel bir ürün olan floresan ve neon ışığını kullanarak yansıtmalı nesneler üretti .

Işık sanatın ortaya çıkması için araç olmanın ötesine geçerek sanat nesnesinin kendisine dönüştü.

Her imge nasıl ki yeni bir görme biçimi oluşturuyorsa, görmenin ana unsuru olan ışıkla ve ışığın değişimiyle de imgenin bu farklı görme biçimlerini çoğalttığını da söyleyebiliriz .