Görsel Dünya Algısı

Fiziksel çevre üç boyuta sahiptir. Görülen manzara, derinliği, uzaklığı ve gerçekliği olan bir şeydir.

Duyumsama anlık uyarılara dayanırken algı geçmişteki uyarılara ve hafızaya göre şekillenir

Üç boyutlu görsel dünyanın görülen imgelerinin göz retinasına yansımış hali iki boyutludur.

Duyularımız tek başına bir objeyi ifade etmez.

Duyum, duygu, düşünce çizgisinde bilinç oluşur. Ancak bunların üçü bir araya gelince anlam kazanır.

Gözde oluşan ışık oyunları bize ancak renkleri verir objeleri değil, objeler ise zihinsel kapasitenin ürünleridir. Buna algı diyoruz.

Görsel dünya eşyalar, insanlar, yazılar, semboller, işaretler, yerler gibi tanıdık objelerden oluşan alışkın olduğumuz bizi çepeçevre saran tanımlanmış anlamlardan oluşur.

Görsel alan tanıdık olan objelerden oluşmuş dünyanın sadece o an görüş alanında olan kısmıdır. Fark etmek için bir çaba gerektirir.

Görsel dünya derinlik şekillerini içerisine alırken, görsel alan yansıtılmış şekilleri içine alır.

17. yy. filozoflarından John Loke’ın doktrinine göre insanın bilgisi kendi anlama yetisinden gelir. İnsan zihni doğuştan boş bir sayfadır.

Görsel duyumun algıya dönüşmesi için zihinsel bir işleme ihtiyaç vardır.

Duyusal algılama ve akıl yürütme birbirlerinden farklıdır ve birbirlerine ihtiyaç duyar.

Felsefenin önemli temsilcilerinden Herbert Spencer’e göre bilgilerimiz deneyden doğar.

17. yy. filozoflarından Sir Isaac Newton evrenin fiziksel gerçekliğini, boşluk, zaman, madde kavramlarıyla açıklamıştır.

Algının hem doğuştan hem de deneysel olduğunu savunan geometrik algı kuramı, çevremizdeki boşluğun belli geometrik kategoriler bölünmüş olduğunu öne sürer.

Psikolojinin kuramcılarından Wılhelm Wundt’a göre duyumsama gözün odaklandığı noktaya göre olur. Bu da retinal imgenin optik analizidir

Gestalt Kuramı, ilk kez 1890’da Christian Von Ehrenfels tarafından felsefe ve psikoloji alanında bir konsept olarak ortaya atıldı.

.Gestalt psikolojisine göre zihin kendisini algıladığı şeylerde bir bütün görmek için organize eder.

Hareket ve hız ile ilgili sorular trenin ve fotoğraf makinesinin insan yaşamına girmesi ile her zamankinden daha da önem kazanmış oldu. Gördüğümüzü düşündüğümüz şeyin gerçekte olan olgu ile her zaman aynı olmadığını anlamış olduk..

Zihnimiz gördüğü şeyin eksiklerini kendi varsayımlarına göre tamamlıyor ve biz var olandan daha çok bu varsayımlar ile tamamlanmış gerçeği algılıyoruz.

Mesafe, arka plan algılanmadığı sürece doğru algılanamaz, bu yer teorisine ait bir görüştür.

Gözlerimiz açık olduğunda çevremizde binlerce görüntüyle karşı karşıya geliriz. Bunlardan kimi iki boyutlu yüzeyler, kimi üç boyutlu biçimlerin bir araya gelerek oluşturdukları görüntülerdir. Gözümüz bütün bu görüntüleri fiziksel uyarıyı ayırt etmeden beynimize ulaştırır. Seçme, ayırt etme, odaklanma ve tanımlama gibi algısal durumların gerçekleşmesi için zihinsel aktiviteye ihtiyaç vardır. .

Şekil görülen objenin yansıyan şeklidir. Yalnızca şematiktir ve içerikten yoksundur.

Göz retinası, görsel dünyada objelerin sınırlarını takip ederek bütünü yakalamamızı sağladığı gibi biçime de sınırlarını takip ederek ulaşır.

Kant’a göre salt biçim, sanatta ereğini aşarak bizi kavrama götürür.

Sanatsal biçim yapıttaki içeriğin özünün tasviri gibidir.

Biçim form karşısında daha canlı görünür. Bu Gestalt Kuramı'na dayanır.

Bir nesnenin fiziksel şekli sınırlarıyla belirlenir.

Gözlerimiz şeklin içi değil dışı hakkında bilgi edinir.

.Gördüğümüz bir nesnenin şekli, yalnızca bir anda retinadaki yansımasına bağlı değildir.

Görüntü, yaşamımız boyunca o nesneyle veya bu tür nesnelerle yaşadığımız görsel deneyimlerin toplamıyla belirlenir.

Doğada var olan her cismin geometrik forma dayalı biçimi vardır.

Biçimler de kendi aralarında geometrik ve serbest görünümlüdür.

Sanat yapıtında form sadece malzemenin fiziksel özellikleri ve gerçeğe tıpatıp benzerliği ile değil, aynı zamanda sanatçısının ait olduğu kültürün ve bireysel sanat anlayışı, benimsediği tarzı ile de belirlenir.

19. yy. sonlarına doğru birtakım psikologlar, kişinin obje üzerinde gözünü gezdirirken retinada formun yerinin değişebildiği fakat algıyı değiştirmediğine dikkat çekmişler.

Formun kalitesini ışığın parlaklığı ve rengi etkiler.