Başarılı Yaşlanma

Başarılı yaşlanma kuramı, yaşlanma sürecinin oluşumu ve gelişimini açıklamaya yönelik bütüncül bir bakış açısı sunmakta, içinde farklı perspektif ve modelleri barındırmakta, son yıllarda yaşlılıkla ilgili literatürde, bir bütün olarak, yaşam kalitesinin geliştirilmesi odağındaki çalışmalara dayanak noktası oluşturmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından 1999 yılında “Sağlıklı Yaşlanma Deklarasyonu” yayınlanmış, herkes için sağlık hedefleri raporunda, “sağlıklı yaşlanma/yaşanan yıllara yaşam katılması” hedefi yer almıştır. Yaşlılığa biyolojik bakış açısı, yaşlılığın olumsuz olarak algılanmasındaki temel nedenlerden biri olmuştur. Yaşlanma gerileme ve hastalıkla eş değer tutulmuş ve patolojik bir durum olarak algılanmıştır. Yukarıda sözü edilen gelişmeler temelinde, yaşlılık bilimi ( gerontoloji ) ile ilgilenen araştırmacılar yaşın ilerlemesiyle ortaya çıkan değişmelerle, herhangi bir hastalık sonucu ortaya çıkan patolojik değişiklikleri birbirinden ayırmanın önemini fark etmişler ve normal yaşlanmayı da “olağan” ve “başarılı” olmak üzere ayırmışlardır. Bu ayırıma göre patolojik olmayan, yaşa bağlı değişiklikleri gösteren kişiler “olağan” yaşlı, kendi yaş grubuna göre ortalama olarak çok az veya hemen hemen hiç işlev kaybı göstermeyen ve yaşamla ilişkisini kaybetmeyen kişiler ise “başarılı” yaşlı olarak tanımlanmaktadır. Başarılı yaşlanmanın gerçekleştirilmesinde diyet uygulama, egzersiz yapma, dengeli beslenme, sosyal destek ağı gibi faktörler önemli rol oynamaktadır

Başarılı yaşlanmayı açıklayan farklı kuramlardan Baltes ve Baltes’in kuramı yaşlanma ile birlikte görülen biyolojik değişimlerin fiziksel, psikolojik ve sosyal fonksiyonlarda değişime yol açtığını kabul etmektedir ve yaş, öğrenim durumu, karar alma süreçlerine katılım, başarılı yaşlanma sürecinin belirleyicilerindendir. Pfeiffer ise başarılı yaşlanmanın analizi için klinik bir bakış açısı sunar ve yaşlanma ile ortaya çıkan birçok olumsuz yaşam değişimine, başarılı adaptasyon sağlanamaması durumunun, muhtemelen çeşitli psikopatolojilere neden olduğunu öne sürer. Rowe ve Kahn başarılı yaşlanmayı üç ana bileşen kapsamında ele almaktadır. Bu bileşenler; hastalık ve hastalıkla ilintili özürlülük olasılığının düşüklüğü, yüksek bilişsel ve fiziksel kapasite ve yaşamla aktif etkileşim içerisinde bulunmaktır. Bu üç bileşen birbiriyle ilgili ve ilişkilidir ve aralarında hiyerarşik bir derecelendirme vardır. Rowe ve Kahn’a göre, “başarılı yaşlanma, ne kadar önemli olsa da “hastalığın yokluğu” ve “işlevsel kapasitenin sürdürülmesi”nden farklı ve daha kapsamlı bir yapıyı ifade etmektedir.

Gerontolojik çalışmalara konu olan başarılı yaşlanma terimi ilk kez Milattan önce kırk dört yılında Romalı filozof ve devlet adamı Cicero tarafından kullanılmıştır. Cicero’nun iyi yaşlanma ( good aging) üzerine yazdığı deneme bu konu ile ilgili yapılmış olan çalışmaların ilki olma özelliğini taşımaktadır. Cicero bir kişinin iyi bir biçimde yaşlanabilmesi için sağlığını koruması, yediklerine içtiklerine dikkat etmesi, diğer insanların etkisinde kalmadan bağımsız bir yaşam sürmesi ve düşünme kapasitesini sürdürmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Başarılı yaşlanma konusundaki çalışmaların hız kazanmasında 1984 yılı bir kilometre taşı olarak kabul edilmektedir. Bu tarihte John ve Catherine MacArthur tarafından “insan refahının geliştirilmesi için yapılan bireysel ve kurumsal çalışmaları desteklemek” amacıyla kurulmuş olan MacArthur Vakfı ilk kez başarılı yaşlanma konusundaki çalışmaları teşvik etmeye başlamış ve biyoloji, nöropsikoloji, epidemioloji, sosyoloji, genetik, psikoloji, geriatri gibi çeşitli disiplinlerden on altı bilim adamını bir araya getirerek, vakıf bünyesinde başarılı yaşlanma konusunda bilimsel bir çalışma grubu oluşturmuştur.