Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler Sanatı
Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler başlığında, 14-15. yüzyıllarda Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde kurulan beylikler Osmanlı devletinin egemenliğine girene kadar kendi bölgelerinde kültür ve imar faaliyetlerinde bulunan beylikler hakkınd, Beylikler Dönemi sanatını oluşturmuşlardır. Selçuklu sanatından Osmanlı sanatına geçişi sağlayan bu dönem, hem siyasi hem de sosyal tarihin izlerini taşımaktadır. 14. yüzyılda Anadolu’da siyasi birlik kurmuş olan Türkmenler, şehir yaşamında nüfus, kültür, ekonomik ve ticaret üstünlüğünü ele geçirmişlerdir. Din ve bilim adamları, memurlar, tüccarlar, esnaf ve zanaatkâr zümreyi oluşturmuşlardır. Anadolu’nun dili Türkçe olmuştur. Beylikler döneminde astroloji ve tıp gibi pozitif bilimler ile teolojik bilimler, Anadolu Selçuklu geleneğinde devam ettirilmiştir. Anadolu’nun farklı bölgelerinde değişik gelişme çizgilerine sahip bu mimari, her bir beylikte ayrı özellikler getirmiştir.
Anadolu’daki yönetimin çok başlı olması sebebiyle Beylikler Devri sanatı için kesin bir başlangıç vermek mümkün değildir. Bu beyliklerden çoğu 14 ve 15. yüzyıllarda hakimiyetlerini yitirmiş olmalarına rağmen, Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük hizmetleri olmuştur.
Anadolu beyliklerinin her biri sanat ve mimari alanında, kendi özel şartları içinde farklı gelişim seyirleri ortaya koymakla birlikte, özellikle de Karamanoğullarında Selçuklu etkilerinin devam ettiği görülmektedir. Güneydoğu Anadolu ve komşu bölgelerde ise Suriye ve Mezopotamya etkileri hissedilmektedir. Bununla birlikte Aydınoğulları, Saruhanoğulları ve Osmanlı Beyliğinin egemen oldukları Batı Anadolu topraklarında bir takım yeni arayışların, yeni denemelerin ortaya çıktığı izlenebilmektedir. Esas itibarı ile Beylikler Dönemi mimarisi, Selçuklu ile Osmanlı mimarileri arasında bir köprü oluşturmaktadır. Beylikler Döneminde ortaya çıkan yenilikler, Klasik Osmanlı mimarisinin esaslarını hazırlayan gelişmeler olmuştur.
Beylikler Dönemi cami mimarisinde, cami planlarına revaklı avlu ve son cemaat yerinin eklenmesi yanında, Manisa Ulu, Selçuk İsa Bey ve Bursa Yeşil camilerinde belirginleşen, daha önce mevcut olmayan bir takım yeni düzenlemelerin, açılımların ortaya çıktığı görülmektedir. Yapılardaki tezyinatta iç ile dış arasında bir ahenk ve denge kurulmaya çalışılmış, süsleme sadece yapıların dışında değil, içinde de yer almaya başlamıştır. Yeterince aydınlık olmayan Selçuklu yapılarına karşılık beylikler dönemi yapıları cephelere açılmış altlı üstlü pencerelerle aydınlatılmaya çalışılmıştır.
Medreselerde ise Selçuklu üslubunun ana hatlarıyla devam ettirildiği gözlemlenmektedir. Selçuklu sanatında taçkapılar hem camilerde hem de medreselerde cephenin en önemli elemanıdır. Bu önem taçkapıya kazandırılan yükseklik ve üzerindeki geometrik, bitkisel süslemeler ve yazı ile hat safhaya ulaşmıştır. Beylikler döneminde bu anlayışın devamını Karamanoğlu medreselerinin taçkapılarında görmekteyiz.
Bu dönemde Selçuklu geleneğini devam ettiren türbe örneklerin yanı sıra farklı türde yeni türbeler de inşa edilmiştir. Baldaken tarzı türbelerle, iki katlı türbeler bir yenilik olarak ortaya çıkar. Yine Kırşehir Aşık Paşa Türbesi gibi bazı türbelerde de yeni, farklı düzenlemeler göze çarpmaktadır.
Beylikler dönemi han ve kervansaraylarının çoğu, şehirlerarası yollardan ziyade şehir içlerinde inşa edilmişlerdir. Çünkü Beylikler Döneminde Selçuklu dönemindeki gibi ticari hareketlilik ve buna bağlı olarak da aynı özellikte menzil hanı mimarisi görülmez. Siyasi açıdan oldukça karışık olan bu dönemde doğu-batı ticareti de oldukça azalmış, bundan dolayı büyük ölçekli menzil hanı yapılmamıştır. Beylikler Döneminde hanların ölçüleri küçülmüş, süslemeye hemen hemen hiç yer verilmemiştir.