Osmanlı Sanatı
1300 -1481 tarihleri arasını kapsayan Erken Osmanlı Dönemi başlığında, Selçuklu ve Beylikler mimarisi ile Klasik Osmanlı mimarisi arasında bir hazırlık dönemini ihtiva eden aralıkta ortaya konan mimari eserleri, dönemin özellikleri, sanatı ve kültürü hakkında bilgi verilmiştir. . Bu dönemde Selçuklu döneminden gelen etkilerin yanı sıra yeni denemelere gidildiği daha önce görülmeyen yapı türlerinin de ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.
Erken Osmanlı döneminde tek kubbeli, tabhaneli veya yan mekanlı ve ulu cami plan türleri uygulanmıştır. Ayrıca yeni gelişmelere yol açan Osmanlı mimarisinin klasik dönemini hazırlayan Edirne Üç Şerefeli Camii’nin önemli bir yeri vardır.
Erken Osmanlı dönemi medreseleri külliyelerin içerisinde veya bağımsız olarak yapılmıştır. Erken dönem Osmanlı türbeleri Selçuklu dönemi türbelerinden farklı gelişme göstermektedir. Bu dönemde plan çeşitleri çoğalmış, baldaken türbeler, kübik gövdeliler ve poligonal gövdeliler olmak üzere tipler uygulanmıştır.
Erken Osmanlı döneminde önemli ticari kuruluşlardan olan kervansaraylar (hanlar), şehirlerde veya yollarda külliyelerin bir parçası olarak düşünülmüştür. 15. yüzyıldan başlayarak şehirlerde inşa edilen hanların içinde satılan malın cinsine göre isimlendirilen Koza Hanı, İpek Hanı gibi ticaret yapıları olduğu görülmektedir. Hanlarda iki katlı şemanın uygulanması, duvar içerisine yerleştirilen ocaklar Osmanlı dönemi hanlarında ortaya çıkan yeniliklerdendir. Bu dönemde ayrıca bedesten, arasta, çarşı gibi ticari yapılarla külliyelerin çevresine canlılık getirilmiş ve gelir kaynağı olarak yaptırılmıştır.
Osmanlı mimarisinde plan ve fonksiyonel özellikleri bakımından saraylar önemli bir yer tutmaktadır. Erken dönem sarayları Bursa, Manisa ve Edirne’de görülmektedir. İstanbul’daki ilk Osmanlı sarayı, 1450’li yıllarda Fatih Sultan Mehmet tarafından Beyazıt’ta yaptırılan Eski Saray’dır. Topkapı Sarayı, dört yüz yıla yakın Osmanlı sultanlarına konut ve devletin yönetim merkezi olarak hizmet veren en önemli saraydır.
Klasik Dönem başlığında, Osmanlı devletinin kuruluşundan itibaren ortaya konulan her türlü yapı tipinin klasik çizgilere ulaşan ürünleri bu zaman diliminde verilmiştir. Özellikle camilerde ortaya konulan değişik plan türleri ve anıtsal ölçüler, varılabilecek son noktanın ancak bunlar olabileceğini söylemektedir. Edirne Selimiye Camii ile varılan mekân bütünlüğü, Osmanlının varmak istediği, bütün cemaati tek kubbe altında toplayabilme düşüncesinin somut bir neticesidir. Bütün mekansal yapılardaki örtü olarak kubbenin öne çıkarılması, Osmanlının “kubbe mimarisi” olarak algılanmasına sebep olmuştur.
Batılılaşma dönemi, Osmanlı döneminin klasikle, Neo -klasik dönem arasındaki dönemidir. 18. yüzyıl başlarında gerilemeye başlayan Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa'daki gelişmeler karşısında yeni çabalar içerisine girmek ihtiyacı hissetmiştir. İsmine Batılılaşma adı verilen bu süreçte İmparatorluk özgünlüğünü yitirmeye başlamış, her yönüyle Batı'ya açılmıştır. 18. yüzyılın önemli dönemlerinden biride Lale Devri’dir (1718 -1730). Batı sanatlarına karşı ilgi uyanması da bu döneme rastlamaktadır. 1748 -1755 tarihli İstanbul Nur -u Osmaniye Camii, Barok üslubun en iyi temsilcisidir. Türbe ve mezar taşlarında da batılılaşmanın etkileri görülmektedir. Özellikle su mimarisinin en belirgin yapıları olan çeşme ve sebiller, Batılılaşmanın yoğunlukla hissedildiği eserlerdir. Sultan II. Mahmud döneminde başlayan ve Fransız Ampir (Empire) üslubunun etkilerinin görüldüğü ikinci büyük akımda yabancı mimarların uygulamaları etkili olmuştur. Tophane’de 1823 -1826 yıllarında yaptırılan Nusretiye Camii külliye tarzında değil de tek başına inşa edilmiştir. Camide Ampir üslubu, Barok unsurlarla birlikte kullanılmıştır. Avrupa Neo -klasik tarzı olarak tanımlanabilecek Ampir üslubun en muhteşem eserleri Dolmabahçe Camii (1853 -1854) ile Ortaköy Camii (1854 - 1855)' dir. Topkapı Sarayı topluluğu içerisinde, dördüncü avluda yer alan Mecidiye Köşkü (1859), bir Avrupa sarayının küçük ölçülerdeki taklidi gibidir. Bu yapıda eski Türk geleneğine ait hiçbir unsur kalmamıştır. Dolmabahçe Sarayı (1853), Beylerbeyi Sarayı (1865), Çırağan Sarayı (1871), Göksu Kasrı (1856), Ihlamur Kasrı gibi yapılar Batı sanat akımıyla inşa edilmiş eserlerdir. II. Abdülhamid’in saltanatının sonlarına doğru, klasik Türk sanatından alınan motiflerle oluşturulan Neo -klasik Türk Sanatı, yabancı mimariye bir tepki olarak geliştirilmiştir.
Cumhuriyet Dönemi başlığında, Cumhuriyet'in ilanından sonraki süreçte ortaya koyulan sanat eserleri hakkında bilgi verilmiştir. Başta başkent Ankara olmak üzere yapılaşma gereksiniminin hızla artması; fakat yeterli mimar olmaması nedeniyle 1927 ve sonrasında bir yabancı mimar egemenliğine girilmiştir. 1930’larda bazı Türk mimarları uluslararası üslup doğrultusunda yaklaşık on yıl süreyle betonarmeye dayalı yeni Batıcılık örnekleri vermişlerdir. 1940'ta Türk mimarlarının sayısı 150'dir. Batılı anlamında ilk resimler Osmanlı’ya gelen Batılı sanatçılar ve yeni kurulan okullar aracılığıyla gerçekleşmiştir. Batı tarzında perspektifli manzara resimleri köşk ve konakların duvarlarını süslemiştir. İlk Türk ressamlarının asker olmaları ve bunların padişahlarca korunması, resmin gelişiminde etken olmuştur. Cumhuriyet döneminin ilk anıtları ve alan heykelleri, yabancı sanatçılar eliyle gerçekleştirilmiştir.