Gelişme Kuramları

Diyalektik Kuram

Diyalektik, ilk çağ Yunan filozofu Herakleitos’un “Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz.” ve “Her şey akar.” sözlerine dayanmaktadır. Hegel (1770 -1831) diyalektiği, tez-antitez şeklinde formülleştirmiştir. “Varlık ve yokluk aynı şeylerdir, varlık yokluk gibi çelişiğini taşımasaydı değişmezdi. Değiştiği içindir ki hem kendisi, hem çelişiği, hem de her şey olmaktadır.” diyen Hegel’i Karl Marx ve Friedrich Engels izlemiştir.

Diyalektik kuram dört temel yasadan hareket eder. Bunlar bütünlük yasası, hareket yasası, gelişme yasası ve niteliksel değişme yasasıdır.

Evrimci Kuram

Toplumsal evrim, ilkel topluluklardan günümüz modern toplumlarına uzanan çok uzun bir tarihsel süreci içerir. Evrimci Yaklaşım’da değişme, kesintisiz bir süreçtir ve mutlaka ilerlemeyi ve gelişmeyi içerir, aynı zamanda bütünleşmeyi de beraberinde getirmektedir. Toplum homojenlikten heterojenliğe (tek türlükten, çok türlülüğe, benzerlikten benzemezliğe); yalınlık ve basitlikten karmaşıklığa, belirsizlikten belirliliğe, merkezî yek kişilik totaliter yönetim anlayışlarından bireyci, demokratik ve çoğulcu yönetimlere ve adem -i merkeziyetçiliğe doğru bir gelişme sürecini yaşar.

Karl Marx ve Çatışma Kuramı

Marx, toplumu, gerilim ve çatışmaları aracılığıyla değişen, birbirinin antitezi güçlerin hareketli bir dengesi olarak değerlendirir. Marx, evrimci ve diyalektik bir gelişme anlayışını benimser. İlerleme ve gelişmenin motoru çatışmadır. Çatışma tarihsel sürecin özüdür ve tarih, sınıf çatışmalarının tarihidir.

Marx’ın Toplumsal Sınıflamasının Gelişmeyle İlişkisi

Marx toplumların değişimini ve gelişimini altı sınıflamayla anlatmıştır ve altı toplumsal sınıf ayrımı yapmıştır.

Marx’ın toplumsal sınıflandırması şu şekildedir: İlkel-komünal toplum, köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum, sosyalist toplum ve komünist toplum.

Çatışma Kuramı, açıklanamayan ve nedeni belirlenemeyen olayların rastlantısal olarak belirlenimi üzerine durmaktadır. Toplum sınıflı yapıda olduğundan üst yapı ve alt yapı çatışma hâlindedir.

Adam Smith: Ulusların Zenginliği – Kapitalizm ve Toplumsal Gelişme İlişkisi

Adam Smith, Ulusların Zenginliği (1776) adlı eserinde, meydana gelen bu yeni gelişmelerin ekonomik büyümeye büyük olanaklar sağladığını düşünmüştür. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.” ilkesini öne çıkaran Smith, serbest girişimin ve ticaretin önünde tüm engelleyicilerin kaldırılmasını, rekabeti esas alan serbest ticaretin devletler tarafından özendirilmesi gerektiğini, bunun toplumların gelişmesinin anahtarı olduğunu savunmaktadır.

Max Weber: Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu

Weber kapitalizmin insanlığın gelebileceği en üst aşama aşama olduğunu ve irrasyonel duyguların dizginlenmesi veya isteklerin rasyonelleştirilmesi anlamına geldiğini söylemektedir. Rasyonelleşme kapitalizmi doğurur. Tüm bunlara hayat veren ve canlılığını sağlayan şeyin ise ruh olduğunu söylemiştir. Kapitalizme ruhunu veren ise ‘Protestan Ahlak’tır.

Weber, gelişmeyi, karizmatik otorite kavramı üstünden de ele almaktadır. Karizmatik otoriteye sahip liderlerin mantıksal kararları toplumun gelişmesinde oldukça etkili olmaktadırlar.

Talcott Parsons: Toplumsal İşlev ve Farklılaşma

Parsons’ın kuramının merkezinde olan sistem ve işlev bir bütünselliği ifade etmektedir. Bu bütünsellik toplumu ve onun işleyişinin anlaşılmasını sağlamaktadır. Toplumda her parçanın bir işlevi vardır ve bu parçalar işlevleri yerine getirdiği ölçüde varlıklarını sürdürmektedirler. Kendi işlevlerini en iyi şekilde yerine getiren parçalar, toplumun değişmesini ve gelişmesini sağlarlar.

Samir Amin: Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme

Toplumsal gelişmenin 20. yüzyılda tek merkezli bir gelişme seyrine girmesi söz konusudur. Bu merkez Batı ve onun siyasal, ekonomik örgütlenmesi olarak kapitalizmdir. Emperyalizm ise kapitalizm anlayışının vardığı son nokta olarak görülebilir. Dünyada eşitsiz gelişimin temeli emperyalist sistem anlayışıdır. Emperyalist üretim anlayışının merkezî konumda olması eşitsiz gelişimin yaşanmasına neden olmaktadır.