Gelişme Sosyolojisinde Temel Kavramlar
Gelişme sosyolojisi (sociology of development) tarihsel nedenlerle toplum yapısı ve ekonomisi gelişmiş batılı toplumlar gibi olmayan toplumları karşılaştırmalı olarak incelemeye başlayan bir alan olarak ortaya çıkmıştır.
Gelişme
Bağımlılık kuramıyla birlikte anılan ve birçok Üçüncü Dünya toplumunun karakteristik özelliği durumuna gelmiş yoksulluğu ve ekonomik durgunluğu betimlemek için kullanılan bir terim. Azgelişmişlik, söz konusu toplumların basitçe gelişememenin zararlarından etkilenmelerinin yanı sıra , ileri kapitalist devletler tarafından sömürülmemiş olmaları durumund a beklenebilecek gelişme düzeylerine d e ulaşamamalarını içermektedir.
Gelişme olgusu en çok tartışılan ve tartışılmaya devam edilecek kavramlardan birisidir.
Gelişmeye sosyolojik bakarken değişme, modernleşme ve küreselleşmeyi de tanımlamak gerekir.
Gelişme ekonomi, siyaset, eğitim ve insan kaynağının gelişimini içerir.
Az Gelişme
Az gelişme, Üçüncü Dünya toplumlarının karakteristik özelliği olarak kabul edilen sanayileşememiş ya da geç sanayileşmiş toplumlardaki yoksulluk ve ekonomiye dayalı işsizlik ve durgunluğu betimlemek için kullanılan bir terimdir.
Gelişme ve Toplum
Bu kavramların tümü Avrupa’da ortaya çıkan Fransız Devrimi ve Sanayi Devriminin ardından gelen değişim dalgasıyla açıklanabilir.
Batılı toplumlar 19. yüzyılda gerçekleşen bu iki büyük dalganın ardından yeni bir ekonomik ve siyasal model oluşturarak bu modeli toplumsal yaşamın vaz geçilmez unsuru yapmışlardır.
Gelişme aynı zamanda sosyolojinin ana konusunu oluşturan değişmedir. Ancak, avcılık ve toplayıcılıktan, köy topluluklarına; geleneksek uygarlıklardan, modern toplumlara kadar, hiçbir tek etkenli kuramın insanın toplumsal gelişiminin çeşitliliğini açıklama şansları yoktur.
Modernleşme
Batı ile benzeşme süreci şeklinde açıklanabilir. Bu benzeşme süreci pek çok farklı yolla başlatılabilirse de, daha çok, teknoloji ve değerlerdeki değişimlerin öncül olduğu süreçtir.
Modern toplum yapısı dediğimiz bu yaşam tarzını idealize eden Batı, tüm toplumların belli bir sürecin sonucunda benzeşeceğini ve dünyanın modern bir yapıya bürüneceğini kabul etmişlerdir.
Modern toplum yapısı dediğimiz bu yaşam tarzını idealize eden Batı, tüm toplumların belli bir sürecin sonucunda benzeşeceğini ve dünyanın modern bir yapıya bürüneceğini kabul etmişlerdir.
Sosyal bilimciler 1950’lerden bu yana gelişmiş ülkelerin dışındaki ülkeleri geri kalmış, yeteri kadar gelişmemiş, gelişme hâlinde, yarı gelişmiş, gelişen, az gelişmiş kavramlarıyla açıklamaya çalışmışlardır.
Gelişmiş, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin iç dinamikleri, özellikleri ve gelişemeleri tek nedenli olarak açıklanamaz.
Bu ülkelerin gelişememe nedenlerine tarihsel süreçleri de göz önüne alarak açıklamak gerekir.
Globalleşme
Ekonominin benzeşmesiyle ortaya çıkan globalleşme ile birlikte az gelişme ve gelişememe halen varlığını sürdürmektedir.
Ancak gözden kaçan azgelişmiş ya da gelişmemiş toplumların hepsinde sanayiden, eğitim sistemine kadar tüm sosyal kurumlar, modem toplumlar tarafından ve onlar örnek alınarak kurulmuştu. Modernleşmeyi savunanların gelişme reçeteleri "ödünç al, ithal et, kopyala ve rasyonelleş" başka bir deyişle "bağımlı ol" temeline dayanmaktaydı (Roberts& Hile, 2000: 2-1 1 ).
Globalleşme ile birlikte, gelişmiş ülkelerdeki refah devletinin gerilemesiyle az gelişme ve gelişememe farklı bir görünüme bürünerek yoksulluğu yeniden bireysel bir fenomen haline dönüştürmüştür. Gelişmiş ülkelerde artık daha fazla gelişmemiş bölgeler oluşmakta ve daha fazla kadın, çocuk, göçmen ve etnik temelli grupların sorunları başat hale dönüşmektedir. Azgelişmiş ve gelişmemiş ülkelerde siyasal iktidarlar yoksulluğu bir yatırım ve iaşe ekonomisi haline dönüştürmüşlerdir.