Felsefe ve Sanat
Sanat, insanların yaşamında önemli yere sahip olan bir kavramdır. İnsan duygularını harekete geçirmektedir. Gülmekten, ağlamaya, acıdan, huzursuzluğa kadar birçok duyguyu insanlara yaşatmaktadır. Bunun yanı sıra ise bazen düşündürmektedir. Hatta sanat sadece birey olarak insanlara duygular yaşatmanın yanı sıra bireysel boyutun da dışında toplumsal bir boyutu da bulunmaktadır. Sanat kavramına kısaca bakıldığında ise sanat; ortaya bir yaratıcılık konularak duyguların ifade edilmesi ve harekete geçirilmesidir.
İnsan yaşamındaki olgular ve kavramlar birbirlerinden bağımsız şekilde oluşmamıştır. Tüm olgular ve kavramlar adeta bir makineyi çalıştıran dişliler şeklinde oluşmaktadırlar. Nasıl ki bir dişli olmadan makine işlevsiz hale geliyorsa, insan hayatındaki bu olgulardan birinin olmaması da bir eksiklik doğuracaktır. Dolayısıyla hem sanat hem de felsefe insan yaşamının gerekliliği olan olgular ve kavramlardır. Felsefe, nasıl ki bir bilgi alanı üzerine düşünmek ve onun temeli üzerine ilkeler oluşturmaksa sanat da bu düşünmeyi bir yaratıcılığa çevirip duyguların ifade dilmesidir. Dolayısıyla sanat ve felsefe apaçık birbiriyle bağı olan iki kavramdır.
Sanat kuramlarının isimlerini kısaca belirtmek gerekirse bunlardan ilki mimetik sanat kuramıdır. Mimetik sanat kuramının diğer isimleri ise taklitçilik ve öykünmecilik olarak adlandırılmaktadır. İkinci kuram ise Formu yani biçimi ön plana alan Formalizm yani biçimciliktir. Üçüncü kuram ise, duyguculuk olarak adlandırılmaktadır. Dördüncüsü ise, sezgiciliktir.
Mimetik sanat kuramı sanat kuramları arasında ilk sayılabilecek kuramdır. Bu sanat kuramının en önemli özelliği en eski yani ilk kuram olmasıdır. Bunun yanı sıra Mimetik sanat kuramı en uzun süre etkisi devam eden sanat kuramıdır. Biçimcilik kuramında asıl ve en önemli şey isminden de anlaşılacağı üzere sanat eserindeki biçimsel özelliklerdir. Biçimcilik kuramında biçimsel özellikler o kadar önemlidir ki; bu kuramın temsilcilerine göre bir eserin sanat eseri sayılabilmesi için anlamlı bir biçime sahip olması gerekmektedir. Duyguculuk kuramı isminden de anlaşılacağı üzere duyguların sanat eserinde en önde olduğunu söyleyen sanat kuramıdır. Bu kuramda en önemli unsurun duyguların olduğundan hareketle biçimciliğe de tepki bulunmaktadır. Sezgicilik kuramı temel olarak hem biçimi hem de duyguyu reddetme üzerine doğmuştur. Bu kuramda sanatçının yaratıcılığı önemlidir. Sezgicilik kuramında sanatın gerçek işlevi ne doğaya öykünmedir ne de duyguları harekete geçirmektir, sanatın gerçek işlevi sezgileri belirli bir ifadeye dönüştürerek bunları dışsallaştırmaktır.
Sanat ve felsefe ilişkisi ilk çağlardan itibaren başlamış ve üzerine filozoflar çeşitli yorumlamalar, tanımlamalar ve eleştiriler getirmişlerdir. İlk Çağlar’da Platon ile başlayan sanatın doğadan öykünme şeklinde olduğu görüş, çağlar içerisinde farklı eleştiriler ve düşünüşler geçirerek farklı bir boyuta evirilmiştir. Günümüzde ise sanata dair yeni görüşler ortaya çıkmakta ve bu evirilme süreci hala daha devam etmektedir.
Platon’un düşüncesinde idealar kuramı hâkimdir ona göre varlığın en temel noktasını oluşturan şey idealar bulunmaktadır. Dolayısıyla idealar Platon’un felsefesinin merkezini oluşturmaktadır. Bu Dünya’daki her şey İdealar Dünyası’ndaki taklitlerinin yansımasıdır. Aristoteles, Platon’un öğrencisidir. Aristoteles aslında Platon’un sanata bakışını daha düzenli hale getirerek, Bir sistem içerisine oturtur. Immanuel Kant'a kadar gelen sürede adeta resmileşmiş bir biçimde bir güzel tanımı bulunmaktaydı. Fakat Kant eserleriyle bu tanımı yıkmıştır. Ona göre güzel ya da güzellik tek bir formüle ya da forma bağlanamayacak kavramlardır. Immanuel Kant'ın sanata bakışında belirli bir temele dayanmadan, evrensel olarak beğenilen şey güzeldir görüşü bulunmaktadır. Hegel sanata bakış açısında sanatı, hakikate doğru uzanan düz bir çizgi üzerinde inceler ve hakikatten önceki son evre olan felsefeden bir önceki basamağa oturtur. Nietzsche’nin sanata bakışında onun bir yanılsama olduğu düşüncesi hakimdir. Bu görüşle birlikte, sanat aracılığıyla yaşama yeni bir işlev ve yeni bir yorum kazandırır. Dolayısıyla anlamlı bir bütün ve düzenlilik oluşturulur tragedyanın doğuşu adlı eserinde Nietzsche bu yanılsamanın önemli örneği olarak tragedya kavramını bulundurur.
Walter Benjamin 20. yüzyılda Almanya'da yetişen önemli bir sanat ve estetik kuramcısıdı .Benjamin’de teknoloji sanata yeni olanaklar tanıyarak sinema ve fotoğrafçılık gibi alanlarla sanat kitlelere açık hale gelmiştir. Fakat bununla birlikte Benjamin e göre teknolojiyle birlikte sana diye bütünün biricik olma özelliği de kaybolmaktadır.
Benedetto Croce sezgicilik akımının en önemli temsilcisidir. Croce’de estetik ve sanat adeta genel bir dil bilimi olarak görülmektedir. Adorno eleştirel kuram olarak adlandırılan kuramın temsilcilerindendir. Onun sanata en temel bakışı ise, toplumun bölünmüşlüğü üzerindendir. Georg Lukács sanata bakışında her tarz dogmatik düşünceden uzaklaşmaya çalışır. Mimetik kuramı yeniden ele almıştır.
Heidegger felsefesinde fenomenolojik çözümlemeyi uygulamıştır. Hermeneutik kavramı için nasıl ki tarihsel bağlam önemliyse hakikate de ulaşmanın tek yolu tarihsel bağlam ile ortaya çıkanı benimsemektir. Gadamer’de sanat, tarih ve doğada karşılaşılanları insanlara direkt bir biçimde aktaran aslında kişiye bir nevi kendisini yansıtan bir etkinliktir. Umberto Eco, Orta Çağ’daki sanat anlayışı üzerine incelemeler yapmıştır. Bunun yanı sıra incelemelerinde ve araştırmalarında iletişim araçları ve sanatsal yaratım konularına odaklanmıştır. Amerikan şair ve edebiyat eleştirmeni Thomas Stearns Eliot’un da sanat ve felsefe ilişkisine dair katkıları olmuştur. Genellikle sanat ve felsefe ilişkisini, felsefenin de kavramları olan modernite ve gelenek üzerinden almıştır. İbn -i Haldun sanat kavramına tarih kavramı üzerinden değinmektedir. Ona göre tarih insanların toplumsal olaylarını açıklama üzerine oluşan bir kavramdır. İbn Rüşd’ün sanata dair düşüncesi burada ortaya çıkmaktadır. Ona göre kadınlar sanat konularından erkeklerden daha başarılıdır.