Estetik, Sanat ve Sanat Felsefesi
İnsan kendi varlığının yanı sıra diğer varlıkları da kavrayan bir özelliğe sahiptir. Onun bu özelliğine bilme denilir. Bilmede bilen algılanan tarafına suje, Algılanılan bilinen tarafına da obje adı verilmektedir.
Estetik nesnenin varlığı hiç kuşkusuz sadece süjenin varlığına bağlı değildir. Böyle olsaydı estetiğin alanı kısıtlanmış olurdu. Burada estetik objeyi de unutmamak gerekir. Nasıl estetik suje estetik fenomen için zorunlu ise estetik objede estetik fenomen için zorunludur. Estetik obje olmadan estetik süjenin davranışlarını anlamamız zorlaşır. Çünkü estetik sujenin, estetik obje karşısındaki tavrı o estetik eserin güzel olup olmadığın belirler. Bir tablo olmadan o tablonun güzel olup olmadığını anlayamayız.
F. Schiller estetik olanı kendine özgü bir dünya olarak tanımlar. Ona göre estetik olanı duygular belirler. Estetik, bilme ve istemenin özgür oyununda meydana gelir. Schiller göre insan, insan olduğu zaman oyun oynar. Oyun oynadığı sürece tam bir insan olur.
Estetik tavır bir sujenin bir sanat eseri karşısında aldığı bir bireysel tavırdır. Böyle bir tavır içinde bireyin başka bir tavır göstermesi söz konusu olamaz. Olursa zaten bu estetik bir tavır olamaz. Ancak estetik tavrı tek başına bir hayal ve kurgu olarak ta düşünmek yanlış olur. Çünkü hem düşünsel hem duygusal karmaşık yapısı vardır.
Sanat eseri yalnız ondan haz duymak için seyredilmelidir. Eğer burada seyretmenin başka bir amacı ortaya çıkarsa bu estetik bir tavır olarak kabul edilemez. Buradaki seyir karşılık beklemeksizin yapılacak olan bir seyirdir. Sadece haz duymak için yapılır.
Estetik objenin temelinde bilgi objesi bulunur. Bir sanatçı sanat eserini yaparken önce o nesneyi kavrar inceler ondan sonra eserine onu yansıtır. Bir gül ağacını resmederken önce onu görür sonra resmeder. Buda sanatçının onu bir bilgi objesi olarak kavradığını gösterir.
Duyu kavramını estetik çalışmalarının içerisine alan on sekizinci yüz yıl deneycileri (Empiristler) olmuştur. Bu düşünürlerin arasında H. Home, E. Burke ve A. Shaftesbury bulunmaktadır. Burke güzelliğin duyu ile kavrandığını söyler. Shaftesbury ise evrendeki uyumun iç duyular ile kavranacağını ifade eder. Home ise hazların çeşitli olmasının nedenini duyuların çeşitliliğine bağlar.
Duyular, zihnin dünyaya açılan pencereleridir. Algı olmasaydı tüm duyuların ne anlama geldiğini anlayamazdık çünkü algı deneyimlediğimiz duyumların yorumlanması sürecidir ve onlara göre hareket ederiz.
Her objeye estetik bir tavırla yaklaştığımızda süjede bir hoşlanma ve haz duymayı sağlar. Bir tablo karşısında duyduğumuz haz gibi. Estetik tavrın olduğu yerde mutlaka bir estetik hoşlanma ve estetik haz söz konusudur. Estetik haz; sanat eserine ve doğal güzelliğe verilen estetik tepkide yer alan duygusal unsurdur. Buradan da anlaşılacağı gibi bir sanat eseri karşısında estetik bir tavır alıyorsanız orada bir haz duygusu yaşayacaksınız demektir.
Estetik özne, estetik nesne karşısında estetik tavır alabilen kişiyi tanımlar. Estetik tavır alan bir kişi, estetik obje ile sübjektif bir ilişki içerisine girer. Yani estetik tavır alan kişi sanat eseri ile duygusal anlamda bir bağ kurmuş demektir. Sanat eserinden hoşlanmış ve ondan haz duymuştur. Her estetik tavır mutlaka bir duyguyu gerektirir.
Nesnelerle olan ilişkimizde onlara birtakım nitelikler yükleriz. Sanki o nesneler bizim yüklediğimiz niteliklere sahiplermiş gibi davranırız. Onları bu yüklediğimiz niteliklerle yaşarız. Ne güzel bir manzara, sakin ve durgun bir deniz gibi. Aslında güzelliği ve sakinliği biz yükledik ve onları bu yüklediklerimizle beraber algılayıp onlarla yaşarız. Çünkü bu nesnelere kendi duygularımızı yükledik. İşte bu duruma özdeşleyim denilir.