Kent Devletlerinin Ortaya Çıkışı ve Erken Sülaleler Dönemi

İnsanlık tarihinin en uzun dönemini kapsayan toplayıcı -avcı hayat tarzı, yerleşik hayatın başlaması, yani ilk köylerin kurulmasıyla aşamalı olarak sona ermiştir.

Mevcut bilgilerimize göre Yakındoğu’da Levant coğrafyasında ve akabinde Anadolu’nun güneydoğusunda başlayan bu erken hamle, insanoğlunun yaşam serüveninde günümüze kadar uzanacak pek çok gelişmenin kapısını aralamıştır.

Yerleşik köy hayatın en erken temsil edildiği Neolitik Çağ’ın Ön Asya dünyasında kesin olarak ne zaman ve nerede ortaya çıktığı tartışmalı bir konu olmakla birlikte son yapılan araştırmalar ışığında bu oluşumun, Yukarı Mezopotamya’da MÖ 11. bin yıla, Levant coğrafyasında ise MÖ 12. bin yıla kadar uzandığı anlaşılmaktadır.

Neolitik Dönem olarak adlandırılan ve aşağı yukarı MÖ 5800’lere kadar devam eden bu dönem, Çanak Çömleksiz Neolitik ve Çanak Çömlekli Neolitik olmak üzere iki aşamada ele alınmaktadır.

Yakındoğu’nun tarih öncesi araştırmaları, daha ziyade Akdeniz’in doğu sahili ve Filistin coğrafyasını içine alan Levant bölgesinde yapılmıştır. Bu coğrafya toplayıcı -avcılıktan çiftçiliğe geçişin en açık görüldüğü bir bölge olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm Filistin, İsrail, Doğu Akdeniz, Suriye ve Fırat boyunca yayılan bu coğrafyada yerleşik hayata ve tarıma dair en erken bulgular sistematik olarak ele alınmış ve burada yaşanan süreç, MÖ 12 -11. bin yıla tarihlendirilen Natufian kültürü olarak adlandırmıştır.

Geç Neolitik ya da Çanak-Çömlekli Neolitik olarak adlandırılan arkeolojik devir, MÖ 5500 -5100’lerde yerini Kalkolitik Dönem'e (Bakır Çağı) bırakmıştır. Geç Neolitiğin MÖ 6. bin yıl ortalarında mı yoksa bin yıl sonunda mı tamamlandığı sorusunun açık bir yanıtı yoktur. Bunun nedeni, dövme bakır işçiliğinin yaygınlaştığı tarihler ile döneme rengini veren kültürel karakteristikleri belirlemede ve sabitlemede karşılaşılan zorluklardır. Ancak Neolitik Çağ’ı Kalkolitik Çağ’dan ayıran en önemli hususiyet, bakır madeninin kullanılmış olmasıdır. Madenin kullanılması, medeniyet tarihinin en önemli gelişmelerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Mezopotamya’nın Kalkolitik Çağı’nda Hassuna ile başlayan ve kronolojik olarak Samarra, Tel Halaf ve Ubeyd yerleşmelerinde görülen bu gelişim silsilesi Prekalkolitik, Er Kalkolitik, Orta Kalkolitik ve Geç Kalkolitik dönemleri ile eşleştirilmektedir.

Kalkolitik çağın geç safhasını temsil eden Ubeyd kültürü ise kentli yaşam biçimine giden sürecin veya diğer bir ifadeyle köyden kente geçişin son evresi olarak kabul edilmektedir. Tarımda, mimaride, seramikte ve teknik manada günlük hayatta kullanılan araç -gereçlerde görülen gelişmeler, ticareti belgeleyen mühürler ve giderek artan nüfus Ubeyd yerleşmesini gelişmiş bir köy kültürü olarak karşımıza çıkarmıştır.

İsmini Ur yakınlarındaki Tell el Ubeyd höyüğünden alan kültür oldukça geniş bir alana yayılmıştır. MÖ 6. bin yılın ortalarından itibaren giderek yayılan kültür, kuzeyde Halaf kültürünün de yerini alarak bütün Mezopotamya’da benimsenen bir kültür olmuştur.

Ubeyd kültürünün yaygınlığı, Mezopotamya’da ilk kez kültürel bir birliğin oluştuğuna dair önemli bir işarettir. Bu birliği oluşturanların ise genellikle Halaf kültürüne sahip halkların üzerine egemen güç olarak gelen Sümerliler olduğu düşünülür.

Fakat daha da önemlisi Ubeyd Dönemi, hiyerarşik karmaşıklığın başlangıç aşaması olarak kabul edilir. Zira bu dönemde kamu binalarına, anıtsal yapılara, ayrıca sosyal eşitsizliğe ve uzmanlık gerektiren el sanatlarına dair bulgular Halaf Dönemi’ne nazaran daha fazladır.

Uruk Çağı, MÖ 4000’den MÖ 3100’e kadar olan süreci kapsamaktadır. Ancak devir en parlak zamanını MÖ 4. bin yılın sonları ve MÖ 3. bin yılın başlarında yaşamıştır. Zira bu zaman aralığı yukarıda kısaca özetlediğimiz kültürel süreçlerin doruğa çıktığı bir dönem olmuştur. Mezopotamya kronolojisine göre Uruk çağı olarak adlandırılan bu dönemin pek çok yeniliği yarattığına şahit olmaktayız.

Alt yapısını Ubeyd kültürüne borçlu olan Uruk şehri, Güney Mezopotamya’nın ilk büyük kenti olarak karşımıza çıkmaktadır. Verimli topraklar ve sulu tarım sayesinde artı ürün elde eden kent, bu ürünleri takas etmek suretiyle bu coğrafyada olmayan maden, değerli taş ve kereste gibi ihtiyaç duyulan hammaddeyi dışardan temin etme yoluna gitmişlerdir.

Sümerlilerin Güney Mezopotamya’ya nereden ve hangi yolla geldikleri kesinlikle bilinmemekle birlikte dillerinin Ural -Altay dil yapısı ile ilişkilendirilmesinden dolayı bu kavmin Asya menşeli olduğu kabul edilmektedir.

Sümerlilerin Güney Mezopotamya’ya gelişleri genellikle MÖ 4. bin yılın ortaları, yani MÖ 3500’ler olarak kabul edilmektedir. Fakat tarih îkayıtlar hakkında en erken bilgileri, Mezopotamya kronolojisinde Cemdet Nasr (MÖ 3100 -2900) olarak adlandırılan dönemin son zamanlarından ediniyoruz.

Erken Sülaleler I ile artık Mezopotamya’nın tarihi çağları başlamış bulunmaktadır. Fakat bu döneme ait yazılı kaynaklar, devlet arası ilişkiler veya siyasi tarihe dair net bilgiler içermezler. Kralların unvanlarını içeren dar kapsamlı bu kaynaklar daha ziyade bir liste şeklinde kendini göstermektedir.

Erken Sülaleler II dönemi din ve devlet kurumlarının artık birbirinden ayrıldığı, kralların devlet başkanları oldukları veya asker îsınıfın söz sahibi olduğu bir yönetim anlayışının ortaya çıktığı bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır.

Arkaik Sümer Devri olarak da bilinen bu dönem araştırmacılar tarafından iki aşamada tasnif edilmiştir: Erken Sülaleler IIIa (MÖ 2600 -2450) ve Erken Sülaleler IIIb (MÖ 2450 -2350). Akad istilası ile son bulan bu son evrenin önemli kentleri; Ur, Uruk, Kiş, Umma ve Lagaş şehir devletleridir. II. Uruk sülalesinin kurucusu olarak bilinen En-şaku-şanna, bu evrenin kronolojik olarak bilinen en erken kraldır.