Lidyalılar
Lidya uygarlığı, MÖ 7. yüzyılda Anadolu'nun batı kesiminde ortaya çıkmıştır. Doğal zenginliklerinin ve stratejik konumunun avantajlarından yararlanarak MÖ. VI. yüzyılın ortalarına kadar bölgedeki diğer güçlerle birlikte politik sürece yön vermiştir. Eskiçağ yazarları, yazıtlar, arkeolojik buluntular, numizmatik ve mimari eserler Lidyalılar hakkında önemli ipuçları sunmaktadır.
Erken dönem tarihleri hakkındaki bilgilerimiz sınırlıdır. Hanedanlıklarla yönetilen devletin altın çağını yaşadığı dönem Mermnad Hanedanlığıdır. Hanedanlığın ilk kralı ve kurucusu olan Gyges (MÖ 680- 644), Batı Anadolu'nun şehir devletlerine karşı başarılı askeri seferler yaptığı gibi buralarla ticari ve kültürel ilişkiler de kurmuştur. Kimmerlere karşı Asurlular ile diplomatik yakınlaşma sağlanmış, Mısır ile askeri ve ticari ilişkiler tesis edilmiştir.
Gyges'ten sonra iktidara geçen Ardys (MÖ 644- 625) ve Sadyattes (MÖ 644- 625) dönemlerinde yine hem batıda kentlerle hem de doğuda Kimmerlerle mücadele edilse de asıl yükseliş Alyattes (MÖ 600 -561) ile başlamıştır. Kimmer saldırıları durdurulmuş ve Batı Anadolu’daki kentler üzerinde Lidya egemenliği sağlamlaştırılmıştır. Devlet; batıda İyonya, kuzeyde Bithynia, güneyde Karya bölgelerine kadar genişlemiştir. Bu gelişmeler yaşanırken İran’da ortaya çıkan Med Devleti, Lidyalılar için yeni bir tehdit olmuştur. Ancak MÖ 585 yılında gerçekleşen ve filozof Thâles tarafından önceden hesaplanan Güneş tutulması aracılığıyla çözülmüş ve Kızılırmak Nehri, bu iki büyük güç arasında sınır ilan edilmiştir. Bu dönemde Lidyalılar ile Hellenler arasındaki ilişkiler daha önce olmadığı kadar gelişmiştir. Bu dönemin bir diğer önemli olayı ise, Paktolos Çayı'nın alüvyonlarından elde edilen altın ve gümüş karışımı madeni kullanarak Lidyalıların ilk sikkelerini basmaları olmuştur.
Alyattes’in ölümünün ardından yerine geçen oğlu Kroisos (MÖ 560- 547) Dönemi Lidyalıların zirvesi olmuştur. Dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı yanında Miletus ve Delphoi’deki kehanet merkezlerine cömertçe yardımlar yapan kral, Hellen dünyasında ünlenmiş ve krala ithafen bugün bile kullanılan “ Karun gibi zengin” deyişi çıkmıştır. Batı Anadolu’daki Lidya kontrolünü en geniş hâle getiren Kroisos, Sparta kenti ve Babil Devleti ile politik ve ticari ilişkiler kurarak Lidya Devleti’ni, döneminin en güçlü devletlerinden biri yapmıştır. Ancak Pers kralı Kyros (MÖ 559- 529) yönetimindeki ordunun Anadolu’da hızla ilerlemesi Lidya Devleti’nin sonunu getirmiş ve nihayetinde, MÖ 547 yılında sadece başkent Sardeis değil, eski Çağ dünyasında üstünlük de Perslerin eline geçmiştir.
Lidyalıların uygarlık tarihine en büyük katkıları paranın icadı ile olmuştur. Önceki dönemlerde Mezopotamya’da ortaya çıkan ve sorunları olan ödeme yöntemi yerine Lidyalıların getirdiği daha evrensel uygulama denedikçe gelişmiş ve bir süre sonra tüm Akdeniz havzasına yayılmıştır. Bu sistem içinde canlı bir ticaret hayatı yaşayan Lidyalılar; altın, gümüş ve bakır madenleri olmak üzere, şarap, incir, zeytinyağı, yün, kilim, halı, battaniye, seramik, boya, parfüm, krem ihraç etmişlerdir. Özellikle safrandan elde ettikleri parfümleri, arsenik, antimon, zincifreden yaptıkları boyaları sayesinde Lidyalılar eskiçağ dünyasında haklı bir şöhret yakalamışlardır. Bununla da kalmayıp, doğudan getirdikleri kimi ürünleri Hellenlere satarak geniş bir ticaret ağını kontrol etmişlerdir. Bu ticaret ağı içinde; sadece Ege kıyılarındaki İyonya kentleri değil, aynı zamanda Atina, Kiklad Adaları, Korint, ve Mısır gibi devletler de yer almıştır. Üstelik, Gediz, Bakırçay ve Menderes nehirlerinin verimli ovalarında; tahıl, incir, üzüm, zeytin, elma, fındık, nar, kestane, safran ve ceviz gibi ürünler yanında, zengin otlaklar üzerinde, koyun, keçi ve ünlü atlarını yetiştirmişlerdir.
Anadolu’nun yerel halkları ile bölgeye dışarıdan gelenlerin oluşturduğu heterojen yapının üstünde; kral ve akrabalarından oluşan asiller, rahipler ve yazmanlar oluşturmaktaydı. Paralı askerler yanında toplumun diğer kesimlerini, köylüler, tüccar ve zanaatkârlar oluşturmaktaydı. 26 harften oluşan Hint -Avrupa kökenli alfabe kullansalar da hukuk sistemleri yazılı değildi.
Savaşmayı çok bilmeyen, lükse ve eğlenceye düşkün bir halk olarak betimlenen Lidyalılar çok tanrılı bir dinsel anlayışa sahiptiler. Bu anlayış içinde en baskın gözükenler; Kybele ya da Kuvava olarak bilinen Ana Tanrıça, Artimu (Artemis) ve Kandaules (Hermes) kültleriydi. Lidyalıların dinsel yaşamları içinde yığma tepe şeklinde inşa edilmiş ve asillerin gömüldüğü anıt mezar olan tümülüsler ön plana çıkmaktadır. Diğer halk basit toprak mezarlara ya da küçük mezar odalarına gömülmüştür. Tümülüslerde de diğer mezarlarda da altından ve değerli mücevherlerle çeşitli hediyeler konulmuştur.
MÖ VI. yüzyıl ortalarında Sardeis Okulu, dönemin Hellen kültürü etkisindeki önemli heykel okullarından biri olmuştur. Ayrıca Pers egemenliğiyle birlikte İran ve Mezopotamya etkileri de kendini açıkça göstermiştir.
İçine parfüm konulan Lydion denilen küçük şişeler yanında Lidyalılar; heykeltıraşlık, altın, gümüş, fildişi oymacılığı ve dokumacılık alanında da özgün eserler vermişlerdir.
Lidyalılar, mimari alanda renkli duvar resimleri ve tabii ki tümülüsler ile ön plan çıkmışlardır. Döneminin en görkemli şehirlerinden biri ve devletin başkentliğini yapan merkez olsa da Sardeis’te herhangi bir saray ya da bir tapınağa henüz rastlanmamıştır.