Geç Hitit Şehir Devletleri

Geç Hitit Şehir Devletleri’nin birbirleri ile ortak özellikleri bulunmaktadır. Bu devletler kendilerini Hitit Devleti’nin varisi saymaktadır. Hitit hiyeroglif yazısını kullanmışlar ve bit -hilani mimari yapı tarzını benimsemişlerdir. Ancak bu devletlerde Arami -Asur kültürüyle Hitit kültürünün birbirine karıştığı görülmektedir.

Hitit Devleti, uzun süren hâkimiyetinden sonra amansız göçlerle güçten düştü. MÖ 13. yüzyıl sonu ile MÖ 8. yüzyıl sonuna kadar Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Doğu Akdeniz bölgesinde krallık şeklinde yerel yönetimler ortaya çıktı. Bu krallıklar Hitit tarihinin son evresini oluşturur. Tabal, Que (Adanawa veya Hiyawa) ve Hilakku, Pattin / Unqi (veya Hattena), Kummuh, Sakçagözü, Sam’al, Kargamış, Gurgum ve Milid Krallıkları bu evrede var olan krallıklardır.

Bu krallıklar içinde Tabal Krallığı tam bir federasyon şeklindedir. Bu federasyonu 24 küçük krallık oluşturdu. Merkezi bugünün Niğde ili Bor ilçesidir. Günümüzdeki Kayseri, Nevşehir ve Niğde illerini kapsayacak şekilde tanımlayabileceğimiz bu krallık batıda Tyana’dan (Bor), doğuda Melid (Malatya) bölgesine kadar uzanmaktaydı. Bu krallık, bölgesinde kendisinden geriye Hitit hiyeroglifi veya hiyeroglifli Luvice olarak adlandırılan yazıtlar bırakmıştır.

Tabal Krallığı’nın güneyinde Hilakku ve Que yer aldı. Klasik Çağ’ın Kilikyası Asur kaynaklarında Que Krallığı’dır. Merkezi Adana’nın kuzeyindeki Karatepe’dir. Bundan daha kuzeyde yer alan ve II. Sargon zamanında Asur egemenliğinde bulunan Hilakku Krallığı, Tabal Krallığı’na armağan olarak verilmiştir.

Adana’dan daha güneye inince Amiq Ovası ve çevresini kapsayan bir başka krallıkla, Pattin/Unqi Krallığı ile karşılaşırız. Pattin MÖ 9. yüzyıldan sonra Aramileşmiş ve ülkenin adı Ungi’ye ve Aramca Amuq hâline getirilmiştir.

Unqi’den doğuya gittikçe Sakçagözü, Sam’al ve Kargamış krallıkları karşımıza çıkar. Türkiye’nin Suriye sınırı boyunca bir hat üzerine konuşlanan bu krallıkların yerleşkelerinde yapılan kazılarda Fenikece ve Aramca yazıtlar ele geçmiştir. Buralarda çoğunlukla Arami ve Geç Hitit gelenekleri birbirine karışmıştır. Diğer krallıklar gibi Asur etkisinde kalarak tarih sahnesinden çekilmişlerdir.

Güneyden tekrar içerilere doğru girdikçe Toros Dağları silsilesinde Gurgum, Melid ve Kummuh Krallıkları ortaya çıkmıştır. Bazen Urartu’ya bazen de Asur’a haraç ödeyip onların kontrolünde olan bu krallıklar yine MÖ 8. yüzyıl sonunda Asur’un hışmına uğramış ve tarihten silinip gitmişlerdir.

Devlet Yönetimi ve Ordu: Geç Hitit Şehir Devletleri’nde görülen kral isimlerinin çoğu Hitit İmparatorluk dönemindeki kralların adlarının değişikliğe uğramış biçimidir. Dolayısıyla Geç Hititler kendilerini Hititlerin devamı ve varisi saymaktadırlar. Krallar yine Hititlerdeki gibi ordunun başında bulunmakta, diğer zamanlarda ise baş rahiplik görevini yerine getirmektedirler. Ancak Geç Hitit Şehir devletlerinin yönetim şekli ile Hitit İmparatorluk Dönemi yönetim şekli arasında temel bir farklılık söz konusudur. Zira bu kentler Hitit devleti gibi merkezi bir otoriteye sahip değildi.

Ordunun yapısı ile ilgili olarak özellikle Kargamış ortostatları konuyu aydınlatmaktadır. Buna göre ordu piyade, süvari ve savaş arabalı askerlerden oluşmaktadır. İki tekerlekli olan savaş arabaları iki atla çekiliyordu. Arabalarda biri okçu diğeri sürücü olmak üzere iki kişi bulunuyordu. Fakat bu devrin asıl yeniliği süvari sınıfının ortaya çıkışıdır. Daha ziyade çağdaşı Asur rölyeflerinden tanıdığımız süvari birlikleri savaş tarihinde önemli değişimleri yaratacak bu çağın en önemli askerî keşfi idi. Bundan dolayı Asur kralları başta atı ile ünlü Tabal ülkesinden ve Hilakku memleketinden haraç olarak önemli miktarda at alıyordu. Geç Hitit döneminin süvari birlikleri hakkında en güzel örnekler ise Zincirli’de bulunan ve elinde kesik bir baş taşıyan süvari kabartması ve at figürleri ile Karatepe ortostatlarıdır. Piyadelerin kullandığı silahlar ise ok, yay ve mızraktı.

Mimari ve Sanat: Mimari; Arami, Asur ve Hitit etkisindedir. Kentler, sarayları, caddeleri, anıtsal merdivenleri ve meydanları ile birlikte bir bütün olarak planlanmıştır. İdari ve dinsel işlevli anıtsal yapılar yerleşmenin tepesinde ek bir savunma sistemiyle korunan ana bölümü oluşturmaktadır. Saraylar, çoğunlukla bir avlu çevresine yerleştirilmiş birbirini bütünleyen bir yapı olan bit-hilani tarzında yapılmışlardır. Bit -hilani genel olarak uzun eksenleri birbirine paralel, bitişik iki dikdörtgen salondan oluşmaktadır. Bunlardan öndekinin önü açık sütunlu portiko, arkadaki ise çevresinde küçük oda toplulukları bulunan ve genelde enine yerleştirilmiş bir ocağın bulunduğu taht odasıdır. Krallıkların sanatı bulundukları bölgelere, karıştıkları etnik gruplara göre farklılık gösterir. Bu beyliklerde Geleneksel Hitit Stili, Asur Etkili Geç Hitit Stili, Aramileşmiş ve Fenikeleşmiş Geç Hitit Stili, Asurlaşmış Geç Hitit Stili olmak üzere dört sanat stili belirlenir. Geç Hitit Sanatı’nın dikkat çeken en önemli unsurlarından biri anıtsal yapılarıyla dikkat çeken heykellerdir. Bazı Hitit geleneklerinin Geç Hitit Şehir Devletleri’nde de devam ettiği görülmektedir.

Din: Geç Hitit Şehir Devletleri zamanında, Hititlerde olduğu gibi kendi tanrıları yanında yeni ele geçirdikleri yerlerin tanrılarına da tapıldığı görülmektedir. Geç Hititlerde önceki dönem tanrıları ve tapınakları kutsal sayılmaktadır. Hititlerin Fırtına Tanrısı Teşup’un adı bu dönemde Tarhun olarak kullanıldığını görmekteyiz. Hitit metinlerine göre Tarhun, bir Luvi tanrısıdır ve kült merkezi Kizzuwatna’dır. Bir diğer önemli tanrı ise sembolü çifte ağızlı balta olan tahıl tanrısı Sardon’dur. Tanrı Sardon’a ait en güzel kabartma Bor civarındaki İvriz Kaya Anıtı üzerinde bulunmaktadır. Bu tanrıya açık havada, kutsal bir ağaç altında büyük bir ateş yakılarak ibadet edilmektedir. Tanrıça Kubaba ise Geç Hitit döneminde toprağın ve bereketin anası olarak kabul görmüştür.

Yazı ve Edebiyat: Geç Hitit Şehir Devletleri başlangıcı MÖ 1600’lere kadar giden Hitit hiyeroglif yazısını kullanmışlardır. Bu yazı sisteminde satırlar sağdan sola veya soldan sağa olduğu gibi abideler üzerinde aşağıdan yukarıya da yazılabiliyordu. İmparatorluk çağı abideleri üzerinde, başta Yazılıkaya’da olmak üzere kabartma halinde yazılan Hitit hiyeroglif yazı bu dönemde heykeller, gömüt taşları, ortostatlar, steller, sınır taşı, mühürler, tahta tabletler, kurşun levhalar ve bazen de seramik kaplar üzerine yazılma suretiyle daha işlek bir hâle gelmişti. Babil’e, Urartu başkenti Tuşpa’ya, güneyde Bahreyn Hamad’a, kuzeyde Afyon ve Konya’ya kadar yayılmıştı.