Hititler

Hitit Devleti, MÖ 17. yüzyılın ortalarında Kızılırmak kavsinde, “Hatti Ülkesi” olarak adlandırılan bölgede kurulmuştur. Hititler, MÖ 12. yüzyılın başlarında yıkılıncaya kadar geçen yaklaşık 500 yıllık süre içerisinde Kuzey Suriye’ye kadar uzanan bir İmparatorluk kurmuştur. Hattuša (Boğazköy/Boğazkale) merkezli olarak kurulan bu devlete, zaman zaman kısa süreli de olsa başka kentler başkentlik yapmıştır. Devletin resmi dili bugün Hititçe olarak kabul edilen, ancak kendilerinin “Nešaca” olarak adlandırdıkları Hint -Avrupa kökenli bir dildir. Anadolu’da Hititlerden önce yazı ilk kez MÖ 2. binyılın başlarında ticaret yapmak amacıyla Anadolu’ya gelen Asurlu tüccarlar tarafından kullanılmıştır. Tüccarların Anadolu’daki ticari faaliyetlerinin merkezi Kaniš (Neša) karumudur. Bu karumda yapılan kazılarda çok sayıda çivi yazılı belge bulunmuştur. Belgeler çoğunlukla yaptıkları ticari faaliyetlerle ilgili olsa da Anadolu’nun siyasi, kültürel ve etnik yapısı hakkında bilgiler de içermektedir. Eski Asurca yazılmış bu belgeler Hititçe bazı yer ve şahıs isimleri içermektedir. Bu tespit, Hititlerin henüz herhangi bir varlık göstermeden önce, az sayıda da olsa Anadolu’da var olduklarının kanıtı olarak kabul edilmiştir. Yine bu belgelerde Hititlerden başka Anadolu’daki diğer etnik grupların (Hatti, Luvi, Hurri gibi) varlığına ışık tutacak kelimeler tespit edilmiştir. Bu grupların Anadolu’daki varlığı Hitit arşivlerinin tespiti ile daha da netleşecektir. Hititler devletlerini kurduktan hemen sonra, genişleme politikalarını öncelikle Kuzey Suriye’ye doğru belirlemişlerdir. Bu yöneliş, yeni kurulan Hitit Devleti’nin hem siyasi hem de ekonomik olarak varlığını gösterebileceği alan olarak Kuzey Suriye’yi seçtiği anlamını taşımaktadır. Aynı zamanda bu tutum Hititlerin kültürel yapısını da etkileyecek gelişmelere yol açmıştır. Hititler Kuzey Suriye’deki faaliyetleri sırasında orada bulunan katiplerle karşılaşırlar ve bu katiplerden bazılarını Hitit Sarayı’na getirirler. Anadolu’da zaten Asur Ticaret Kolonileri Çağı’ndan beri var olan bir yazı geleneği mevcuttu. Hititler kendilerinden önce Anadolu’da kullanılan Eski Asur çivi yazısını değil, bu yazıdan farklılık gösteren Eski Babil çivi yazısını kullanmışlardır. Ve bu yazı sistemini de dillerine uyarlamışlardır. İşte Hititlerin yazı sistemleri için yaptıkları bu tercihin, Mezopotamya’dan getirdikleri katiplerin kullandıkları üsluptan kaynaklandığı düşünülmektedir. Çivi yazısı kilden tabletlerde ve mühürlerde kullanılmış, ancak anıtlar üzerinde bu yazıya rastlanmamıştır. Çivi yazısından başka Hitit dünyasında ikinci bir yazı sistemi daha kullanılmıştır: “Hiyeroglif Yazısı.” Dili Luvice olan bu yazı halkın görebileceği bütün anıtlarda, mühürlerde, bazı madeni eşyalar üzerinde kullanılmıştır. Halka ait çivi yazısıyla yazılmış belge bulunmaması; buna karşılık halka ait mühürlerin ve halkın görebileceği alanlarda bulunan anıtların üzerinde hiyeroglif yazısıyla Luvice yazılması, halkın çoğunluğunun bu yazıyı ve Luviceyi benimsediği anlamına gelmektedir. Halkın benimsediği düşünülen hiyeroglif yazısı ile neden halka ait belgeler ele geçmemiştir? Muhtemelen bunlar ahşap gibi dayanıksız malzemelere yazıldığı için günümüze kadar ulaşamamıştır.

Bu durumda, çivi yazısı ve uygulandığı Hititçeyi devletin resmi yazısı ve dili, Luvice ve uygulandığı hiyeroglif yazısını da halkın büyük çoğunluğunun kullandığı yazı ve dil olarak kabul etmek uygun olacaktır. Ayrıca çivi yazısıyla Luwice yazılmış belgeler de ele geçmiştir. Yani Luwice ile hem çiviyazısına ve hem de hiyeroglif yazıya uyarlanmıştır. Her iki sistemde yazılmış tabletlerin, mühürlerin, anıtların deşifresi ile Anadolu’da uzun soluklu bir devlet kuran ve oldukça ileri düzeyde bir uygarlık geliştiren Hitit Devleti’ni her yönü ile anlamak mümkün olmuştur. Hitit tarihi genel olarak Eski Hitit Krallığı, Orta Hitit Krallığı ve İmparatorluk / Yeni Krallık Dönemi olmak üzere üç evreli olarak kabul edilir (Bazı bilim adamları bu ayrımı Eski Hitit Dönemi ve İmparatorluk Dönemi olarak yaparlar). Sınırlarının genişlemesine bağlı olarak geliştirdikleri etkin yönetim teşkilatı (Merkez ve Taşra) Hitit Devleti’nin uzun soluklu oluşunda etkendir. İmparatorluk Dönemi’nde Halpa ve Kargamış da bu yönetim ağına dahil edilmiş ve Hitit Devleti’nin Kuzey Suriye’deki uzantısı olmuştur. Hitit Devleti MÖ 12. yüzyılda yıkıldıktan sonra Anadolu’da yazılı belgelerin ve arkeolojik kalıntıların sustuğu bir dönem yaşanır. Sonrasında Hititli, Luwili etnik gruplar devletin yıkılışının ardından daha güneye ve güneydoğuya çekilmişler ve burada Aramiler ve Hurrilerle karışarak, MÖ 9. - 7. yüzyıllar arasında “Geç Hitit Şehir Devletleri” olarak adlandırılan küçük krallıklar kurmuşlardır.