Refah Devleti ve Vatandaşlık
Modern refah devleti, 2. Dünya Savaşı ’nın ortaya çıkardığı ekonomik ve sosyal çöküntüyü düzeltmek amacıyla şekillenmiştir. Sağlık, sosyal güvenlik, eğitim, konut edindirme, istihdam gibi alanlarda devlet müdahalesi ile gerçekleşmiştir. Bu çerçevede sosyal vatandaşlık, toplumda belli standartlarla gelişmiş bir yaşam sürdürebilmenin ön şartı olan sağlık, eğitim vb. refah devleti hizmetlerinin herkese eşitlik temelinde sunulmasının gereği olarak ortaya çıkan bir kavramdır. Bu hizmetler, sosyal haklar kapsamında sunulmaktadır ve bu haklar “bölünmez bir sosyal mal ” olarak kabul edilmektedir.
1980 sonrasında refah devleti kamu müdahalesinin ve refah harcamalarının azaltılması yönündeki baskılarla liberal politikalara dönüş sürecine girilmiştir. Bu değişimin tetiklemesiyle, yeni bir refah rejiminin temel yapısının şekillendiğini ve buna paralel olarak sosyal haklarda ve vatandaşlıkta önemli dönüşümlerin yaşandığını söylemek mümkündür. Sosyal refah devleti üzerinde yoğunlaşan reform baskıları ile yakın gelecekte sosyal harcamaların kamu bütçesinde sorunlara yol açmasını önlenmesi için, emeklilik, sosyal güvenlik, işsizlik ve sağlık yardımlarını kısma, sosyal güvenlikte, sağlıkta ve eğitimde özelleştirmeyi teşvik etme gibi uygulamalar önerilmektedirÇalışma zorunluluğu altında sosyal yardımların sağlanması, kamu yardımına ihtiyaç duyanlar ile devlet arasında kurulan sosyal devlet ilişkisini değiştirmektedir.
Artık tüm bireylerin vatandaş olarak eşit bir biçimde yararlandığı refah devletinden, belli düzeyde sosyal korumadan yararlanabilmeyi çalışma şartına bağlayan zorunlu istihdam devletine geçiş söz konusudur. Aynı zamanda haklar ve sosyal devlet sisteminde köklü bir farklılaşma oluşturmaktadır. Bunun sonucunda, toplumda belirli hak ve yaşam standardında iki kutuplu bir ayrışma meydana gelmektedir. Bununla birlikte bu ikili yapıda kadının da cinsiyete dayalı işbölümüyle yer alması tartışmaların yönünü, çok boyutlu ve kapsamlı bir yapıda artan eşitsizliğin giderilmesine yönlendirmektedir. Böylelikle bu konu, sosyal politikanın önemli bir meselesi haline gelmektedir. Zira refah devleti ile olgunlaşan medeni, siyasi ve sosyal haklarla eşitlikçi bir sisteme dayanan vatandaşlık, kapsamlı bir eşitsizlik getirmektedir. Marshall ’ın vatandaşlık analizinde çerçevesi çizilen vatandaş prototipi, 1950 ’li yıllarda hâkim olan erkeğin ekmek kazandığı aile modeline uygun, ücretli bir işte çalışan erkek işçidir. Bu model çerçevesinde, evinde eşi ve ailesi için bakım işini üstlenen kadının edilgen ve ekonomik açıdan bağımlı olması, evli kadınların konumunu belirlerken, kadının hak ve görevleriyle ilgili olan mevcut farklılıklar ele alınmamaktadır.
1990 ’larda cinsiyet temelinde refah devleti tartışmaları, büyük ölçüde Gøsta Esping -Andersen ’nin çalışmalarından yararlanılarak genişlemiştir. Yazar, refah rejimlerini refah devleti -emek piyasaları -aile arasındaki düzenlemeler temelinde tasnif etmiştir. Ancak bu tasnif, feminist yazarlarca, emek piyasası -refah devleti ilişkisine odaklanması, aileye analizinde yer vermemesi, emek piyasadaki cinsiyete dayalı iş bölümünü ve ailenin refah sunumundaki önemini dikkate almaması açısından eleştirilmektedir. Bu durum karşısında feminist yazarlar, piyasa -aile-devlet ilişkisini kolaylaştırmak amacıyla refah devleti araştırmalarına yeni boyutlar ekleyerek mevcut refah devleti analizine alternatifler sunmaya çalışarak eşitsizliklerin giderilmesini amaçlamışlardır.