Post -Endüstriyel Dönüşüm Ve Çalışma Hayatı

Bugün artık gelişmiş ülkelerde endüstriyel üretim, gerek "üretim" , gerekse "istihdam" içinde eski ağırlığını yitirmektedir. Bunun yerine yeni topluma damgasını vuran post -endüstriyel çağın enformasyon -bilgi -hizmet işlerinin payı son derece hızla artmaya devam etmektedir. Bu da doğal olarak mesleklerin yapılarını, toplumun örgütlenişini ve uzun vadede de değerler dünyasını etkilemektedir.

Post -endüstriyel toplumun gelişi en önemli dönüşümü büyük ölçüde istihdamda yapısal değişmeler şeklinde kendisini göstermiştir. Bilindiği gibi endüstri toplumunun gelişiyle birlikte istihdam içinde tarımın payı çok büyük ölçüde gerilemiş ve endüstrinin payı ise toplam üretimde olduğu gibi istihdam içinde de artmıştır. Son yıllarda ise istihdam içinde endüstrinin payının da çok köklü bir şekilde gerilemeye başladığını görüyoruz. Buna karşılık hizmet ve enformasyon -bilgi sektörünün giderek güçlendiğine tanık olmaktayız. Gelişmiş ülkeler istihdam alanında çok köklü bir dönüşüm yaşamaktadırlar. Post -endüstriyel çağda insanların önemli bir kısmı, artık yepyeni vasıfları gerektiren işler de çalışmaktadır.

Endüstriyel mal üretiminin egemen olduğu endüstri toplumundan bilgi ve hizmet üretiminin egemen olduğu post -endüstriyel topluma geçişte işçi profili de çok büyük ölçüde değişmektedir. Daha önce Mallet, Touraine, Bell gibi sosyologlar tarafından "yeni işçi" olarak adlandırılan bir sınıf, post - endüstriyel dönüşüm sürecine paralel olarak gelişmiştir.

Endüsri toplumunun yükselişi, "merkezileşme"yi ve "yoğunlaşma"yı getirmiştir. Böylece daha önce görülmemiş türde büyük kentler, dev ölçülerde üretimde bulunan fabrikalar ve bu fabrikalarda benzer amaçlara ve özelliklere sahip binlerce işçi ortaya çıkmıştır. Sayıları sürekli artan ve son derece kötü şartlar altında yaşayan yeni sosyal güçler bir sınıf bilinci etrafında kenetlenerek, uzun süren mücadelelerden sonra kendi örgütlerini kurmuşlardır. Endüstrileşmenin ilk yıllarındaki koşullar da kitle örgütleri için oldukça uygun bir ortam hazırlamıştır.

Sendikalar endüstri toplumlarının en güçlü örgütleri olmuşlardır. Özellikle 20. yüzyılın ilk yarısında yaygınlık kazanan kitle üretimi endüstri toplumunda kitleselleşmeyi getirmiştir. Bu dönemde sendikalar ve daha yüksek ücret talepleri eskisi kadar tepki görmemeye başlamış, aksine Büyük Bunalım sonrası izlenen politikalarda ekonomiyi canlandıran bir unsur olarak değerlendirilmiş hatta teşvik etmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem ise refah devleti uygulamalarının yaygınlık kazandığı yıllar sendikaların altın yılları olmuştur.

Örgütsüz kapitalizm ise 60'lardan sonraki batı toplumlarının bir karakteristiği halini kazanmaya başlamıştır. Dünya piyasalarının gelişimi, beyaz yakalıların artışı, imalatın gerilemesi, fabrikaların boyutlarındaki gerileme, siyasal partilerin sınıfsal karakterinin gerilemesi, yeni sosyal hareketler, toplu pazarlığın öneminin ve etkinliğinin gerilemesi gibi çok sayıda faktör rol oynamıştır. Özelliklede, "sınıf politikasının" gerilemesinden etkilenmiştir.

Endüstri -sonrası yeni proleterya, örgütlü sanayi işlerindeki gerilemeye paralel olarak, örneğin, yaz ayında postacılık, sonbaharda meyve toplayıcılığı, aralıkta tezgâhtarlık, ilkbaharda ise niteliksiz işçilik yapmaya başlamışlardır. Kendilerini ne işçi sınıfına ne de herhangi bir başka sınıfa ait hissetmektedirler. Hiçbir zaman düzenli iş yapmayan bu işçiyi artık işle ya da üretim sürecindeki yeriyle tanımlamak imkânsız hâle gelmiştir. Post - endüstriyel dönüşüm sürecinde yapısal değişmelerin iş gücünün homojenliğini ve bir sınıfa aidiyet duygusunu zayıflatması, buna karşılık sayıları artmakta olan bilgi işçisi dediğimiz yeni işçinin ise sahip olduğu yüksek vasıflar dolayısıyla bireysel pazarlık gücünün ve bireyselliğinin artışı, mobilitesinin yüksek oluşu iddiası, sendikaları tehdit eden sosyolojik faktörlerin başında gelmektedir.