Örgütlerde Güç ve Çatışma
Güç ve çatışma günlük yaşamda herzaman karşımıza çıkan olgulardır. İki kişi etkileşime geçtiğinde bir güç ilişkisi ortaya çıkar. Çatışmayı da doğuran bu ilişkidir. Güç, bir bireyin karşısındakinin direnmesine rağmen isteklerini yerine getirme kapasitesi olarak tanımlanmaktadır. Güç, çatışan çıkarlara karşı baskınlık kurma aracı olarak görülmektedir. Üç boyutlu güç modeli geliştirilmiştir. Tek boyutlu güç ilişkisinde, A yani işveren ya da yönetici daha üstün pazarlık gücü araçlarına sahip olduğu için B’den yani çalışan ve onun temsilcilerinden daha güçlüdür. A’nın gücü karşısında B güçsüz konumdadır ve sürecin sonucunda taraflar arasında çatışma ortaya çıkar. Üç boyutlu güç ilişkisinde ise A, bilgi denetimi sayesinde B'nin bilincini etkiler. B, A'nın yaymaya çalıştığı düşüncelerin etkisinde kalır. Böylece A baskın çıkar.
Gücü uygulamak için kaynaklara ihtiyaç vardır. Bunlar ödüllendirme, zorlayıcı, yasal, kişisel ve uzmanlık gücüdür. Bu güç kaynaklarından en etkililerin uzmanlık ve kişisel güç olduğu ortaya konulmuştur. Uzamanlık gücüne en iyi örnek olarak Microsoft’un kurucusu Bill Gates verilebilir. Yazılım bilgisi sayesinde dünyanın en zengin insanlarından birisi haline gelmiştir.
Çalışanlarla işveren arasındaki güç ilişkisinin temelinde ise çalışma ilişkisi yatmaktadır. Bu ilişkinin yer aldığı çalışma ilişkilerinde işverenler, yöneticiler, sendikalar ve devlet gibi aktörler yer almaktadır. Bu aktörler çalışma ilişkisinden kaynaklanan çıkar çatışmasını kendi lehlerine çevirmek için güç kaynakları kullanırlar. İşverenlerin güç kaynakları fiziki, iktisadi, bilgi ve normatif kaynaklardan oluşur. Buna karşılık bireysel olarak çalışanların güç kaynakları üretim noktasındaki kapasitelerinden kaynaklanır. Çalışanların temel güç kaynağı oluşturdukları demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve düzenledikleri toplu eylemlerde yatmaktadır. Sendikaların gücü ise grevler, boykotlar ve işi yavaşlatmalar aracılığıyla işverene zarar verebilme kapasitesinden kaynaklanmaktadır. Sendikaların amaçlarını gerçekleştirmek için kurumsal ve hukuki bir çerçeve oluşturmaları ve olumlu bir ideolojik iklim yaratmaları gerekmektedir. Buna karşılık işverenlerin en önemli güç kaynağı ise sahip oldukları maddi güçtür. Bu gücün siyasal yansımaları çoğunlukla hükümetlerin çalışanlar karşısında işverenleri destekleyici politikalar üretmesine neden olmaktadır.
Birden fazla insanın olduğu her yerde çatışma kaçınılmazdır. Çatışma rekabet ile rakipleri yok etme arasındaki sınırlar içinde yapılan bir mücadele olarak tanımlanır. Örgütsel çatışma kavramı ise geleneksel, insan ilişkileri ve etkileşimci yaklaşımın etkisi altında şekillenmiştir. Geleneksel yaklaşım çatışmayı sakınılması gereken bir şey gibi görürken etkileşimci yaklaşım tam tersine çatışmanın gerekli olduğunu kabul eder.
Çalışma yaşamında çatışma şekilleri grev, iş bırakma, iş yavaşlatma ve sabotaj gibi formlar olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun temel kaynağının çalışanlarla işverenler arasında var olan yapısal düşmanlıktan kaynaklandığını öne süren yaklaşımlar vardır. Çatışma karşısında taraflar mevcut yapıya uygun tepkiler ortaya koymaktadırlar.
Çalışanlarla işverenler arasında örgütsel düzeyde açıklamaya çalıştığımız tarihsel süreçlerin etkisinde şekillenen güç ve çatışma ilişkilerinin yarattığı eşitsiz ve adil olmayan bir dünyanın dönüştürülmesi için yeni politikaların ve yapıların oluşturulmasına ihtiyaç vardır.