Uluslararası Emek Göçü

Göç sınırları belirlenmiş bir alanının içine veya dışına yönelik insan hareketi olarak tanımlanabilir. Göç ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yönleri olan çok boyutlu bir olgudur. Bu nedenle göçü yalnızca bireylerin mekân üzerine yapmış oldukları hareketlilikler olarak ele almak eksik bir tanım olacaktır. Uluslararası emek göçü ise bireylerin çalışmak amacıyla bir yada birkaç sınır geçmesini ifade eder. Tarihsel olarak 16. yüzyılda başladığı bilinen ve günümüzde de kapsamını genişleterek devam eden uluslararası emek göçü hareketleri, çeşitli dönemler altında incelenmektedir. Uluslararası örgütlerin yayınlamış oldukları veriler, uluslararası alanda hareket eden kişilerin sayılarının her geçen gün arttığını göstermektedir. Farklı disiplinlerden, çeşitli bilim dalları, gittikçe daha fazla kişiyi kapsayan ve etkileyen bu emek göçü hareketliliklerini açıklamaya yönelik çok sayıda teori geliştirmişlerdir. Ancak göçün çok yönlü bir olgu olması, onun tek bir teori ile açıklanmasını zorlaştırmakta, dolayısıyla, bu teorilerin her biri göçün farklı yönlerinin daha iyi anlaşılmasına katkı sunmaktadır. Bu nedenle bu teorileri birbirlerine alternatif olarak düşünmek yerine birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olduğunu düşünmek gerekir. Uluslararası alanda hareket eden göçmenlerin haklarının korunması ise başka bir alandır. Her geçen gün sayıları artan bu kişilerin uluslararası düzeyde korunabilmesi için Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü, Uluslararası Göç Örgütü gibi uluslararası örgütler de çok sayıda antlaşma ve program oluşturmuşlardır.

Türkiye uluslararası göç hareketleri açısından tam bir laboratuvar ülke niteliğindedir. İçinde bulunduğumuz dönemde göç alan ülke, göç veren ülke ve transit göç ülkesi olarak gittikçe artan sayıda ve heterojen nitelikte göçmenlere ev sahipliği yapmaktadır. Türkiye’ye yönelik dış göç hareketleri, özellikle 1960’larda başlayan yurt dışına göç akımları nedeniyle “göç veren ülke” olarak bilinen ve incelenen Türkiye’yi “göç alan” ülkeye dönüştürmüştür. Günümüz Türkiye’si hem göç veren hem göç alan bir ülke konumundadır. Tüm dünyadakine benzer biçimde Türkiye de göç hareketlerindeki bu yeni eğilimleri yansıtmaya başlamıştır. Dünyanın çeşitli ülkelerinden, çok farklı sosyoekonomik kompozisyondan göçmen belli bir süre burada yaşamak ve çalışmak için Türkiye'ye gelmektedir. Bu yeni eğilimin en önemli sebepleri arasında küreselleşme dinamikleri ve Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgede meydana gelen ekonomik, siyasal ve toplumsal köklü değişimler yer almaktadır. Araştırmaların gösterdiğine göre Türkiye'den başka bir ülkeye gitmek isteyen transit göçmenler de dâhil olmak üzere göçmenlerin tümü Türkiye'de emek piyasasına girmektedir. Ancak Türkiye'nin mevcut göç politikaları bu göçmenlerin küçük bir kısmına kayıtlı ve güvenceli işlerde çalışma olanağı sunmaktadır. Göç konusundaki pek çok yasal düzenleme, Türkiye'nin yeni göç eğilimlerine cevap verecek bir nitelik taşımamakta, pek çoğu eski tarihlere dayanmaktadır. Bu nedenle göçmenlerin büyük bölümü kayıt dışı, güvencesiz, süreksiz, iş güvenliği olmayan düşük vasıflı işlerde çalışmak durumunda kalmakta ve korunmasız bir duruma itilmektedirler. Son yıllarda yasal düzenlemelerde yapılmaya başlanan değişikliklerle sistematik ve yeni eğilimlere uygun bir göç politikası oluşturumaya çalışılmaktadır.