Dış Ticaret İşlemlerinde KDV Uygulamaları

Uluslararası ticaretteki işlemlerin birçok bürokratik işlem ve belge gerektirmesi, muhasebe işlemlerinin bu konudaki karmaşıklığı devletlerin birçoğunu konu ile ilgili yasal düzenlemeler yapmaya zorlamıştır. Türkiye’de konu ile ilgili olarak yasal düzenlemeler yapılmış ve olabildiğince boşluk bırakılmamaya çalışılmıştır. 25.10.1984 tarihinde kabul edilip, 01.01.1985 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu hem genel anlamda KDV’yi düzenlemekte hem de ünitemizin konusu olan Dış Ticarette KDV konusunda hükümler taşımaktadır.

Devletlerin vergi toplama amaçları tek başına ve başka etkenlerden bağımsız olarak düşünülemez. Bir taraftan vergi gelirlerini artırmak diğer taraftan ekonominin temel dinamiklerini gözetmek zorundadırlar. Bu nedenledir ki; ihracatı teşvik ederek döviz girdilerini artırmak ve ithalatı olabildiğince düşürerek iç üretim ve tüketimi teşvik etmek amacıyla ithal mallar üzerine ağır vergiler koymakta ve ihracat üzerinden alınan vergilere istisnalar getirmektedirler. KDV de bu uygulamalardan biridir. Yukarıda bahsi geçen 3065 Sayılı KDV Kanunu’nda bu istisnalara ilişkin hükümler yer almaktadır.

Katma Değer Vergisi (KDV); mal ve hizmetler üzerinden alınan bir tüketim vergisidir. KDV bir mal ya da hizmeti en son satın alan tüketiciden çıkıp devletin kasasına giren bir vergidir. Mal ya da hizmetin üretiminden nihai tüketiciye kadar ulaşmasındaki süreçte ise alım satıma konu olan KDV konusunda işletmeler sadece aracı rolü oynamaktadırlar. Sonuç itibarı ile KDV işletmeler için ne bir kâr ne de bir zarar unsuru değildir. Genel Muhasebe derslerinden de hatırlayacağımız gibi; işletmeler mal ya da hizmeti satın alırken ödedikleri KDV’yi aktif hesaplar arasında yer alan 191 İndirilecek KDV hesabına kaydederek alacaklanırlar. Diğer taraftan satışlar üzerinden tahsil ettikleri KDV’yi de pasif bir hesap olan 391 Hesaplanan KDV hesabına kaydederek borçlanırlar. Kanun gereğince her ay sonunda bu iki hesap birbiriyle karşılaştırılır ve KDV açısından işletmenin devlete borçlu mu, yoksa devletten alacaklı mı olduğu tespit edilir.

Devletler bir taraftan vergi toplama diğer taraftan da iç ekonomik dengeleri gözetip kendi ekonomilerini ayakta tutma endişesiyle hareket ettiklerinden, her türlü verginin ekonomilerine etkilerini de dikkate almak zorundadırlar. Bu noktada; ihracatın teşvik edilmesi ve nispeten ithalatın kısılması amacına yönelik olarak ihracat işlemlerinde KDV istisnası uygulanmaktadır.

Uluslararası ticarete konu olan mal veya hizmetlerin vergilendirilmesinde geçerli ilke; mal veya hizmetlerin tüketimlerinin gerçekleştirildiği ülke tarafından vergilendirilmesidir. Bu nedenledir ki, yurt dışından ülkemize gelen mallar, malı ihraç eden ülke tarafından katma değer vergisinden arındırılırken ithalatçı konumundaki ülkemiz tarafından vergilendirilmektedir. Buna göre dış ticarete konu olan mal ya da hizmetlerin ihracatında KDV iadesi, ithalatında da KDV tahsili söz konusu olmaktadır. KDV’nin hesaplanacağı matrah, ithal edilen malların CIF değerine, ithalat sırasında ödenen her türlü vergi, resim, harç ve paylar ile fiili ithalata kadar yapılan diğer ödemeler ile mal bedeli üzerinden hesaplanan fiyat farkı, kur farkı gibi ödemeler ilave edilerek tespit edilmektedir

Mal ya da hizmetin ihracatının gerçekleşmesi durumunda tüketim başka ülkede olacağından, tüketimin vergilendirilmesi de o ülkede olacaktır. Bu nedenle ihracatı gerçekleştiren ülkede (Türkiye’de) ihracat istisnası uygulanmaktadır.