Dinî Tecrübenin İfade Şekilleri
Kimlik; bireyin kim ve ne olduğuna, yani hem kendisi hem de "başka" ları tarafından kendisine atfedilen çeşitli anlamlar ve tanımlamalar kümesine denir.
İnsan, tarih sahnesinde çıktığı andan beri varlığına bir anlam verme arayışı içinde olmuştur. Bu anlam arayışı, onun toplum içindeki faaliyetlerinde en yoğun şekilde ortaya çıkmaktadır. Toplumların yapısı ve mahalli şartları dolayısıyla onda dinî inançların şiddeti, dinî ibadetlere rağbet etmeleri, dinî duyguların yoğunluğu, azlığı veya çokluğu insanların hayatının çeşitli faaliyet alanlarına etkileri bakımından derece farklılıkları bulunmasına rağmen bu kültür formları içinde din in ayrıcalıklı konumu hiç değişmemiştir. Bu sebeple insanlığın temel sorusu, hep dinle ilgili olmuştur. Dinler, fonksiyonunu üç planda görmektedir: kişisel, kültürel, toplumsal.
Sosyologlar, dinî tecrübenin bireysel veya toplumsal hayatta ya da tarihsel ve sosyo -kültürel ortamı içinde büründüğü ifade şekillerini çeşitli açılardan kategorize etmişler ve din tariflerinde temel aldıkları kriterlere göre birbirinden farklı tipolojiler ortaya koymuşlardır. Bunlardan bizim için en önemlileri P. De la Bullaye, C. Glock, J. M. Yinger, J. Wach, G. Mensching ve G. Le Bras’nın sınıflandırmasıdır.
Otto tarafından “kutsalın tecrübesi” şeklinde tanımlanan dinî tecrübenin çeşitli şekiller hâlinde objektifleştiği bilinen bir husustur. Bu sebeple Din Sosyolojisi, bir dinî tecrübede yer alan temel ögeleri de araştırmaktadır. Ancak yapılan araştırmalar göstermiştir ki, dinî tecrübenin yapısal ögeleri, diyalektik olarak kendi zıtlarını da içinde barındırmaktadır. Bundan dolayı sosyo -kültürel ortamda hayat bulan bir dinî tecrübede temel olarak yer alan kutsal, inanç, ibadet, rahip, ayin gibi ögeler, zıtları olan inançsızlık, ibadetsizlik, cemaatsizlik gibi ögeleri de barındırmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki temel dinî tecrübe, dinamik ve diyalektik bir özelliğe sahiptir. Dinîn toplum hayatında ferdin farklı faaliyetlerinde ona rehber olması, bizi farklı açılardan incelenmesi gerektiği sonucuna götürmektedir.
Dinî tecrübe üç şekilde objektifleşir. Teorik olarak din, düşünce ve doktrini ihtiva eden bir semboller sistemi şeklinde ortaya çıkar. İlk ilham ve sezgiden kaynağını alan bu ilk tecrübe, belirli ve tutarlı nazari tasdiklerde ifade edilir. Her dinî tecrübe belirli bazı tasavvurları ihtiva eder. İlkel olsun, evrensel olsun bütün dinlerde inançlar ;o dinîn vazgeçilmez ögeleri hâlindedir. Zaten her dinde temel dinî tecrübe, sezgi, vahy hep bir teorik anlatıma, inançlara, tasavvurlara ya da düşüncelere dayanır. Özellikle evrensel dinlerde bir din teorisine de dönüşen bu tasavvurların bireyleri birleştiren bir etkiye sahip olabildiği gibi bireyler arasında bir köprü vazifesi görerek sadece mensuplarının vâkıf olduğu bir sırra, bir gizli bilgiye dönüşebilmesi de mümkündür. Bu hâl bireyleri öylesine kuşatır ki dinî bağlılık, artık bu formülün tekrarlanması ile açıklanır.
Bütün dinlerde dinîn teorik bildirisinde açıklanan inanç konuları, uygulanarak gerçekleşmektedir. Bu anlamda dinî tecrübeden kaynağını alan her hareket, onun pratik ifadesi olarak değerlendirilir. İşte dinî tecrübenin teorik ifadesiyle pratik ifadesi, onun üçüncü yani sosyolojik ifadesiyle tamamlanır. Yaşayan her din, mensupları arasında toplumsal münasebetler yaratmak ve gözetmek zorundadır. Onun üçüncü ifadesi yönünden dinî ayinler, topluluğun basit bir anlatımı değil, aynı zamanda onu hayatta tutmak için bir vasıtadır.