Dindarlığın Boyutları ve Ölçülmesi

Dinî davranış ve tecrübe üzerinde çalışan ilk din psikologları dindarlığı tek boyutlu bir yaklaşımla ele alarak onun daha çok duygu boyutuyla ilgilenmişlerdir. Takip eden süreçte yapılan çalışmaların önemli bir kısmında da bu tek boyutlu yaklaşım devam ettirilmiş, dindarlık insan tecrübesinin tek bir faktörü olarak anlaşılmış ve bu yaklaşım bazı tecrübi çalışmalarla da desteklenmiştir.

Durkheim’in 1915 yılında yayımlanan klasik eserinde dinî inançlarla dinî törenleri birbirinden ayırması, dinî hayatın çok boyutlu bir perspektiften incelenmesinin yolunu açmış ve özellikle 1960’lı yıllarından itibaren artık dinin tek boyutlu bir yaklaşımla incelenmesinin mümkün olmadığı savunulmaya başlanarak çok boyutlu yaklaşımlar revaç bulmuştur.

Allport 1950’li yıllarda içsel ve dışsal dindarlık kavramlarını birer motivasyon olarak değerlendirmiştir. İnanan insanın, başka hiçbir beklentiye girmeden sırf Allah rızasına ulaşmak için dinini yaşamaya çalışmasını iç güdümlü din kavramıyla ifade eden Allport, bireyin dinî tavsiye, emir ve yasaklara Allah rızasından başka amaçlar gözeterek yönelmesini ise dış güdümlü dinî yönelim olarak isimlendirmiştir.

Dindarlık, dinî inanç oluştuktan sonra gelişmeye başlamaktadır. Her insan için ayrı bir yolculuk olan bu süreçte kat edilen mesafe bireyden bireye göre değişmektedir. İslâmî literatürde gelişimsel boyutlar kabaca taklit ve tahkik olmak üzere temel iki kategoride ele alınmıştır. Gazali bu klasik kategoriye; marifet (zevk, şevk) adında mistik unsurlar içeren üçüncü boyutu eklemiştir

Meadow ve Kahoe, dinî inancın gelişim sürecinde dinî bilincin geçirmiş olduğu nitelik değişimini Allport’un iç güdümlü -dış güdümlü dinî motivasyon kavramları çerçevesinde ele almıştır. Onlara göre birey, dış güdümlü dinî yönelimden geleneksel dinî yönelime, oradan iç güdümlü inanca, oradan da özerk bir inanca ulaşmaktadır.

Detaylardaki büyük çeşitliliğe rağmen, dünya dinleri arasında dindarlığın genel manzarasının gözlemlenebileceği önemli benzerlikler bulunabileceğini ileri süren Glock, bu genel alanları, dindarlığın uzandığı alanlar şeklinde temel boyutları olarak düşünmüştür. Dinin hayatın hemen her alanına yansıması, enlemsel boyutların fazlalığı anlamına gelmektedir. Dindarlığı değerlendirme konusunda bir referans çerçevesi (atıf sistemi) sunmak amacıyla teklif edilen boyutlar; dinî inanç, bilgi, uygulama, tecrübe, ve etki/sonuç boyutları olarak isimlendirilmiştir.

Psikoloji biliminde de ölçme temel problemlerden biri olarak ele alınmış, aynı yönelim biraz geç olsa da din psikolojisinde kendine yer bulmuştur. Zira din psikolojisinin tarihî gelişimine bakıldığında, bu alanda yürütülen ilk araştırmalarda bile tecrübi yöntemlerin kullanılmaya başlandığı görülmektedir. Ancak bu ilk hareketten sonra, psikologların din psikolojisi ile ilgili fenomenlere tecrübi perspektiften yaklaşmaya tekrar ilgi duymaları arasında uzun sayılabilecek bir zaman geçmiştir. 1960’lı yıllardan sonra din psikolojisi alanında giderek yaygınlaşmaya başlayan tecrübi araştırmalar, dindarlığın değişik açılardan ölçülmesi çabalarını da beraberinde getirmiştir. Batı dünyasında geliştirilen ölçekler, adaptasyon çalışmalarıyla diğer kültürlerde kullanılmaktadır. Dindarlık olgusu her ne kadar çok boyutlu bir fenomen olsa da onu ölçmeye yönelik girişimler tek boyutlu yaklaşımlarla başlamıştır. Tek boyutlu ölçümlerin handikapları, araştırmacıları dindarlığı farklı boyutlardan ölçme girişimlerine yöneltmiş ve birçok çok boyutlu ölçek geliştirilmiştir.