Din, Dindarlık ve Dinî Hayat
Dindarlıkla ilgili yapılan bilimsel çalışmalar, bireylerin dinî yaşantılarını dikkate alarak bireylerin iç dünyalarını ve dışa yansıyan yaşantılarını değerlendirmişler ve farklılıkları ortaya koymaya çalışmışlardır. Dindarlıkla ilgili tanımlara bakıldığında fertlerin kutsal olan bir varlığa yöneldikleri ve ona bağlı olarak dinî ritüelleri yerine getirdikleri görülmektedir. İşlevsel açıdan değerlendirildiğinde dine birey tarafından bir anlam yüklendiği, kendine fayda sağladığı, çaresizlik ve güçsüzlük durumunda dindarlığın öne çıktığı ya da ahiret hayatı düşünülerek hareket edildiği görülmektedir.
Dinî yaşantı yönünden dindarlığı üçlü bir sistem içinde değerlendirmek mümkündür. Bu üçlü sistem, inanan, inanılan ve inananın inanılana bağlı olarak ortaya koyduğu dinî yaşantıdır. Din psikolojisi bu yaşantıyı araştırırken, dinin ilahi yönünden ziyade insani yönünü ele almak ve araştırmak durumundadır.
Dindarlığın özünde var olan ve uygulanan bir yaşantıdan söz etmek mümkündür. Önemli olan bir dinin inanç ve öğretilerinin kişi ya da toplum tarafından belli kurallara bağlı olarak yerine getirilmesi faaliyetidir. Dindarlığın kaynaklarında irsiyetin vazgeçilmez bir fonksiyonu olduğu bilinmektedir. Buna bağlı olarak dinin dindarlığın oluşumunda fizyolojik ve nöro-biyolojik faktörlerin yanında, psikolojik ve sosyal faktörlerin de etkisi vardır. Dindarlığın psikolojik kaynakları içinde inanma ve anlama isteği, çaresizlik, günahkârlık, zihinsel tatmin ve ölüm fenomeni önemli bir yer tutmaktadır. Sosyokültürel kaynaklarda ise sosyal uyum, sosyalleşme, öğrenme ve eğitimin etkin olduğu görülmektedir.
Fertlerle ilgili dinî inanç ve uygulamaların iç güdümlü ve dış güdümlü şeklinde değerlendirilmesi söz konusudur. Dış güdümlü dindarlar, dindarlığı aşkın ve evrensel bir değer olarak değil, kendisinden yararlanılan bir kaynak olarak görürler. İç güdümlü dindarlarda ise, kişinin dindarlığı bütün benliğiyle hissetmesi söz konusudur. İç güdümlü dindarlar kendilerini dine uyumlu hâle getirme gayreti içinde olurlar.
Dini hayatın oluşumu ve şekillenmesinde, kişilerin algılama ve anlama farklılığı, anlama ihtiyacı, güçsüzlüğünü hissetme ve zihnî tatminin önemli bir yeri vardır. Ayrıca, suçluluk ve günahkarlık hissi, kendi gücünü aşan korkuların ve özellikle ölüm korkusunun da dinî hayatın oluşumunda etkili olduğu bilinmektedir.
Din, kültürü oluşturan, zenginleştiren ve koruyan önemli bir faktördür. Dinin en büyük işlevi, kültürü tutarlı ve güçlü bir sistem etrafında bütünleştirmesidir.
Dinî hayatın uzandığı alanlar ve geliştiği aşamalar kişiler açısından farklı seviyelerde olabilir. Aynı dine inanan kimseler dinlerini aynı düzeyde yaşamayabilirler. Kişiden kişiye farklı dindarlık derecelendirmeleri mümkündür. İşte psikolojik açıdan üzerinde durulması gereken en önemli hususlardan biri, aynı ortamda aynı eğitimle ve de aynı çevre şartlarında yaşayanlarda farklı dindarlık düzeylerinin oluşmasıdır. Bu farklı oluşum onların mizaç ve karakterlerinin farklılığında aranabildiği gibi yaşanılan tecrübelerdeki farklılıklardan da kaynaklanabilmektedir.
Yüce varlığa bağlanma ile başlayan dinî yaşantı farklı şekillerde tezahür edebilir. Esas olan bu farklılığın özünü yakalamaktır. Bireyin yüce varlığa yönelmesini sağlayan faktörler sevgi kaynaklı olabileceği gibi korku ve çaresizlik içeren özellikler de taşıyabilir.