Demokrasi: Tanımlayıcı İlkeler ve Dinamikler
Demokrasinin oldukça eskiye dayanan bir tarihi vardır. Ancak içeriği farklı tarihsel dönemlerde farklı anlamlara gelecek biçimde doldurulmuştur. Parlamenter temsili sitemleri içinde karşımıza çıkan demokrasi, sadece modern bir kavram olmakla kalmaz: 18. yüzyıldan günümüze giderek gelişen ve değişen bir içeriğe de sahip olmuştur. Önceleri burjuvazinin imtiyazlı sınıflara karşı kanunlar önünde eşitlik mücadelesinin bayrağı olan demokrasi, işçi sınıfının tarih sahnesine çıkmasından sonra genel ve eşit oy talebinin hayata geçmesiyle sınırlarını genişletmiştir. Günümüzde gelişmiş ülkelerde ulaşılmış olan demokrasi anlayışı, onun sadece bir siyasal yönetim biçimi değil, hayatın her alanına teşmil edilen değer yüklü bir yaşam tarzı olduğunu anlatmaktadır.
Demokrasinin İkinci Dünya Savaşı'nda faşizmin yenilgisi ve daha sonra SSCB'nin dağılması ile birlikte neredeyse rakipsiz hale geldiği ve günümüzde bir tür ortak uluslararası yönetim değerine dönüştüğü görülmektedir. Ancak dünyanın dört bir yanında demokratikleşme sorunları ve temel insan hakları ihlallerinin sürdüğü de gözlerden kaçmamaktadır. Demokrasinin hem bu kadar yaygınlık kazanan bir genel kabul görmesi hem de toplumların demokratikleşme sorunları yaşamaya devam etmesinde büyük bir ders saklıdır. Bu ders, kurumsal ve istikrarlı bir demokrasinin hayata geçirilmesinin sadece niyetlere bağlı olmadığı ve bazı dinamiklerin varlığına ihtiyaç duyulduğudur.
Demokratik bir yönetim biçiminin temel ilkeleri, bazı Sosyoekonomik, kültürel ve siyasal dinamiklerin varlığı ile yaşama zemini bulabilmektedir. Bir rejimin kendisi için "demokrasi" sıfatını kullanması, o rejimi demokratik yapmaya yetmez. Demokrasinin tanımını oluşturan bazı ilkeler bulunmaktadır. Bunlar ülkeden ülkeye bazı uygulama farkları gösterseler de, özünde iyi tanımlanmış oldukları için tümüyle farklı yorumlanamazlar. Demokratik yönetim biçimlerinin hepsinde olması gereken ortak ilkeler yurttaş katılımı, kanunlar önünde eşitlik, siyasal hoşgörünün varlığı, yönetimin yurttaşlara hesap vermesi, kamu yönetiminde şeffaflık, adil seçimlerin varlığı, hükûmetin denetlenebilmesi, insan hakları, çok partili sistem ve hukukun üstünlüğüdür. Bu ilkelerin varlığını mümkün kılan faktörlere demokrasinin dinamikleri denilir. Bir başka deyişle, demokrasinin dinamiklerinin oluşmadığı ya da eksik kaldığı toplumlarda, demokrasinin temel ilkeleri hayatiyet bulamamaktadır. Salt hukuki düzlemde bu ilkeler benimsenmiş olsa bile, ortadan kaldırılmaları durumunda toplum bu ilkelere yeterince sahip çıkmamaktadır. Dolayısıyla demokrasi sadece bir yasal düzenleme olayı değil, demokratik yönetimi yaşatacak bir toplumsal değişme olayıdır. Sözgelimi bir toplumda yurttaşlık kültürü oluşmamışsa ve insanlar yöneticileri kendilerinden üstün ve ayrıcalıklı görmeyi sürdürüyorsa, ne hesap verilebilirlik, ne şeffaflık ne de denetim mekanizmalarını talep etmekte istekli olacaklardır.
Demokratik yönetim biçimlerinin dayandığı yani onların yaşamasını ve kurumsallaşmasını mümkün kılan ilk dinamik sosyoekonomiktir. Sanayileşme, kentleşme, kentlileşme, eğitimli insan kaynağının varlığı ve sosyal adalet demokrasilerin ortak özellikleri arasında sayılabilir. Kültürel düzlemde bu koşullara eşlik eden dinamikler arasında laiklik, hoşgörü kültürü ve katılımcılık sayılmalıdır. Siyasal düzlemde ise milli bağımsızlık, yurttaşlık, bireyselleşme ve Cumhuriyet rejiminin varlığı demokrasinin kurumsallaşmasının koşullarını oluşturmaktadır.Demokratik yönetim biçiminin sosyolojik bir boyutunun olduğunu kavramak, hem yöneticiler hem aydınlar hem de yurttaşlar açısından demokratikleşme sorunlarının çözülmesi ve temel insan haklarını güvence altına almış bir rejimin sağlamlaştırılması açısından belirleyici önem taşımaktadır.