Türkiye’de İnsan Hakları ve Sorunlar

Günümüzde kendi toplumumuzda ve dünyada insan haklarının yerini ve durumunu anlayabilmek ve karşılaşılan sorunlara çözümler üretilmek için, insan haklarının tarihimizde nasıl bir gelişme süreci içinde ortaya çıktığını bilmek de büyük önem taşır.

1939 Tanzimat Fermanı, bir anayasal belge değildir. Bununla birlikte Fermanın önemi, ilk kez padişahın kendi yetkilerini ve kendi iktidarını tek yanlı olarak kendi iradesiyle sınırlamasında yatmaktadır.

Tarihimizde insan hakları alanında ilk önemli gelişmelerin “Meşrutiyet Dönemi”nde ortaya çıktığı söylenebilir. 1876 Anayasası’nın (Kanun-u Esasi) ilanıyla birlikte, devlet yönetimine halk iradesinin, oldukça kısıtlı biçimde olsa da, ilk kez girdiği görülmektedir.

1876 Anayasası’nın insan hakları yönünden önemi, Osmanlı Devleti’nde, ilk kez, insanların devlete karşı ileri sürebilecekleri hakları bulunduğunun kabul edilmiş olmasıdır. Ancak bu Anayasanın en önemli eksikliği, saydığı bu kişi haklarını güvence altına almamasıdır.

İnsan hakları ve demokrasi konusunda çağdaşlığı yakalama çabalarının, sürekli bir biçimde olmasa da Cumhuriyet Dönemi'nde yoğunlaşması söz konusudur. Türkiye’de bir yönetim biçimi olarak demokrasiye geçiş, Cumhuriyet Dönemi’nde gerçekleşebilmiştir.

1921 ve 1924 Anayasalarıyla başlayan ve 1961 Anayasası'na kadar süren evre, insan haklarının gelişme evresidir.

1924 Anayasası insan hakları açısından, liberal ve bireyci görüşü benimsemiştir. Anayasanın bazı maddeleriyle 1789 Bildirgesinin bazı maddeleri arasında anlatım yönünden de çok büyük benzerlikler olduğu söylenebilir.

1961 Anayasası, klasik hakları ayrıntılı olarak sıralamış ve güvence altına almıştı. Bunun yanısıra, sosyal hakları da uzun bir liste hâlinde düzenlemişti. 1961 Anayasası'nın insan hakları konusundaki en temel özelliklerinden biri, özgürlüğü kural, sınırlamayı ise istisna olarak öngörmüş olmasıdır.

1961 Anayasası ekonomik ve sosyal yönden güçsüz olan kişileri, başkalarına bağımlı iş yapan kişileri, başta işçiler olmak üzere, ekonomik yönden başkasına bağımlı olan ve korunması gereken güçsüz kişileri korumayı amaçlayan bir sosyal devlet anlayışını açıkça benimsemiştir.

Bugünkü Türkiye’nin devlet düzeni, 1982 Anayasası ile belirlenmiştir. Anayasa, demokrasi ve insan haklarını devletin temel nitelikleri olarak kabul etmektedir. 1982 Anayasası’nın göze çarpan en belirgin özelliklerinden biri, belki de en önemlisi, özgürlük-otorite dengesinde ağırlığın otoriteye verilmiş olmasıdır.

1982 Anayasası, düzenlediği hak ve özgürlüklerin belirli koşullarla sınırlandırılmasına izin vermektedir. Kamu düzeninin, genel sağlığın, genel ahlakın, devletin bütünlüğünün korunması gibi, demokratik ülkelerde meşru kabul edilen gerekçelerle insan hakları sınırlandırılabilecektir.

Dünyadaki hiçbir ülkenin insan hakları konusundaki bütün sorunları çözümlediğini iddia etmesi mümkün görünmemektedir. İnsan hakları geçmişten bugüne ve geleceğe yönelik bir insanlık ideali demektir. Bu bakımdan sürekli bir gelişme söz konusudur.

İnsan hakları konusunda karşılaştığımız diğer önemli sorunlar arasında ise şunları sayabiliriz: Yoksulluk, cehalet, şiddet vb.