Küreselleşme, Ulus-Devlet ve Demokrasi

Küreselleşme süreci, uluslararası bağlamı ve düşünsel yanı olan teknolojik, sosyal, siyasal, ekonomik, çevresel ve hukuksal boyutları ile çok yönlü birçok uygulama ve sonuçları içeren bir olgudur. Küreselleşme, kapitalizmin krizleriyle ve kendini yeniden üretme süreçleriyle geçmişten günümüze uzanan tarihsel bir sürecin devamı olarak değerlendirilebilir.

Küreselleşmenin en güçlü etkileri küreselleşen ekonomi boyutunda yaşanmaktadır. Özellikle çok uluslu şirketlerin rolü küreselleşme süreciyle birlikte ön plana çıkmaktadır. Küreselleşme süreciyle birlikte çok uluslu şirketlerin sayısı ve etkinlikleri giderek artmakta ve uluslararası ticaretin önemli aktörleri haline gelmektedir. Sermayenin ve ticaretin serbest hareketi, doğrudan yabancı yatırımlar, çok uluslu şirketlerin dünya çapındaki etkinlikleri, ekonomik görünüm ile ortaya çıkan temel unsurlardır.

Küreselleşme sürecinin, bütün dünya ölçeğinde yaygınlık kazanmasında teknoloji özellikle günümüzde yeni iletişim ve bilişim teknolojisi, toplumsal süreçleri dönüştürücü etkisi dikkat çekicidir. Özellikle yeni iletişim ve bilişim teknolojileri, bilginin ve insanların ulusal sınırlardan içeri ve dışarı serbest dolaşımını bugüne değin hiç olmadığı kadar hızlandırmaktadır. Yeni üretim ve tüketim koşullarının oluşumunu ve gelişimini sağlayarak, sermayenin dünya genelinde, özellikle de çevre ülkeler üzerinde olan gücünü pekiştirmektedir. Sermayenin kendisini yeniden üretmesi ve bütün dünya ölçeğinde yaygınlık, daha fazla yoğunluk kazanması, teknolojinin sağladığı koşullarla mümkün olmaktadır. Yeni teknolojiler, zaman ve mekân anlamındaki sınırlamaları ortadan kaldırarak, sermayenin dünya genelinde hareketliliğini kolaylaştırmaktadır.

Sermayenin giderek küreselleşmesi ve devletin işlevlerinin sermaye lehine aşınması, neo-liberal politikalara dönüş biçiminde ortaya çıkmaktadır. Neoliberalizm; kamu işletmelerinin özelleştirilmesi, ulus devletin küçültülmesi, kamu harcamalarının özellikle de sosyal harcamaların kısılması, işgücü üzerindeki denetimin arttırılması gibi sorunlar çerçevesinde eleştirilmektedir.

Günümüz dünyasını, ekonomik, siyasi ve kültürel boyutların karşılıklı etkileşimi içerisinde etkisi altına alan küreselleşme, ulus devletin işlevleri üzerinde yarattığı etkilerle de dikkat çekmektedir. Çok uluslu şirketlerin sayısı ve hâkimiyeti arttıkça ulusal devletlerin ulusal karar alabilme süreçleri de zayıflamaktadır. Küresel şirketlerin, ulus devletlerin ve devletin bireylerinin gelecekleri üzerinde kurdukları hâkimiyet her gün daha da büyümektedir. Ulus devletin kendi ekonomik, siyasi ve kültürel alanları üzerinde politikalarını belirleme ve biçimlendirme gücüne ve düzenleyici rolüne sınırlamalar getirerek, çok uluslu şirketlerin ve piyasayı yönetenlerin karşısında ikincil bir konuma gelmesine yol açmaktadır.

Ulus devletin, bir siyasi birim olarak varlığının tamamen ortadan kalktığını söylemek mümkün değildir. Hatta ulus devletin küresel kuruluşlar karşısında gerileyen konumunu yeniden kazanmaya ya da güçlendirebilmeye yönelik arayışların varlığını da göz ardı etmemek gerekir.

Küreselleşme süreciyle birlikte, uluslararası örgütlerin ve sivil toplum kuruluşlarının etkinliği giderek artmaktadır.Küreselleşme ve demokrasi ilişkisi üzerine yapılan tartışma ve yorumlar sadece, bireylerin demokratik karar alma süreçleri ve katılım imkânları boyutuyla sınırlı tutulmamaktadır. Tartışmalar ve eleştiriler, küreselleşme sürecinin yarattığı olumsuz ve yıkıcı sonuçları üzerinden de sürdürülmektedir.

Küreselleşmenin demokratik olmayan yüzü, çevre üzerindeki yıkıcılığı ve insan haklarının ihlalleri ile de gündeme taşınmaktadır. Bu olumsuz sonuçlara itirazlar, küreselleşme karşıtı hareketler bağlamında yükselmektedir. İtirazlar işsizlik, yoksulluk temelinde yükselmektedir.

Küreselleşme ve neoliberal politikalarla, devletin sosyal işlevlerinin giderek daraltılması beraberinde işsizlik, yoksulluk temelinde toplumsal çözülme eğilimlerini doğurmaktadır.