Davranış Gelişimi ve Bozuklukları
Kelime kökeni olarak davranmak eyleminden gelen davranış; bireylerin toplum hayatındaki genel tavır, tutum ve eylemlerini adlandırmak için kullanılır. Her ne kadar insan dışı canlı organizmaların eylemleri için de davranış kelimesi sıklıkla kullanılıyor olsa da bu ünitede üzerinde duracağımız kavram insan davranışıdır.
Sosyoekonomik düzeyin düşük olması, sosyokültürel olarak dezavantajlı çevrede yetişme, tek ebeveynle yaşama (boşanma, ölüm, evi terk etme, hapis hayatı vb. diğer sebeplerden dolayı), ebeveynlerinin suç davranışına şahit olma, alkol ve madde kullanan ebeveyn varlığı, aile içi şiddete şahit olma, çocukluk çağında fiziksel, cinsel ya da duygusal istismar yaşama, ağır düzeyde ihmal mağduru olma, kötü arkadaş çevresinin varlığı, annenin gebelik döneminde alkol, sigara ve madde kullanması, düşük zekâ düzeyi, aşırı ve katı disiplinli ebeveyn tutumları ya da aşırı gevşek ebeveyn tutumu, okul başarısının düşük olması, kronik hastalık ya da organ ve/veya yeti yitiminin olması en çok bilinen davranış bozuklukları risk faktörleridir.
Çocukluk çağında görülen olumsuz davranışlar, bazen aile ve toplumun baş etmesi zor düzeylere ulaşabilir. Bu durumda çoğu zaman davranış bozukluklarından artık söz edilir. Bu ünitede davranış bozukluklarının tıbbi olarak tanımlandığı iki kategoriden bahsedilecektir. Bunlar karşıt olma-karşı gelme bozukluğu ve davranım bozukluğudur.
Çocuk ve ergenler, davranış bozukluğu tanısını çoğu zaman kabul etmezler.
Çocuk ve ergenlere bu tanı hakkında bilgi verilmeli ve aile ile birlikte mevcut tablo değerlendirilmelidir.
Eşlik eden diğer psikopatolojilerin de tanı ve tedavisi için çocuk ve ergen ruh sağlığı uzmanları tarafından değerlendirmeye yönlendirmek gerekir.
Psikoeğitim tedavinin ilk basamağıdır.
Mevcut sorunu kabul aşamasından sonra değişim için çocuk ve ergeni motive etmek gerekir.
Problemin kabul aşamasından sonra değişime motive olmuş çocuk ve ergenlerde iş birliğini sürdürmek ve çocuğu ve aileyi mevcut tablonun düzelmesi için motive etmek gerekebilir
Bu vakalarda düzelmeyeceğine dair inançlar çoğu zaman aileleri tüketebilir ve aileler tedavi arayışlarından vazgeçebilir. Bu noktada aileyi cesaretlendirmek ve motive etmek daha da önemli hâle gelmektedir.
Ailede var olan problemlerin tespiti ve aile üyelerinin tedavi için yönlendirilmesi ve bütüncül bir bakış açısı sorunların aşılması için çoğu vakada gereklidir.
Çocuğun olumsuz davranışına sebep olan duygu ve düşünceyi keşfetmesi sağlanmalı ve bu davranışın değiştirilebilmesi için fırsat verilmelidir.
Vicdan duygusunun gelişmesi, yaptıklarından dolayı pişmanlık hissetmesi ve empati yapabilmesi için duygu ve düşüncelerin olumlu yönde değişmesi yönünde motive edilmelidirler.
Öfke başta olmak üzere duygularını düzenlemekte zorluk çeken bu çocuklar, kontrolü ellerinde tutabilmek için davranışlarının olumsuz sonuçlarıyla ilgili bilgilendirilmelidir.
Çoğu vakada olumsuz sonuçlara rağmen davranış kontrolü sağlamak uzun zaman alabilir.
Çocuk ve ergenlere davranışlarının olumsuz sonuçlarıyla ilgili farkındalık kazandırmak gerekir.
Çocuğun enerjisini kendisi ve toplum adına faydalı alanlarda kullanması için gerekli motivasyon sağlanmalıdır.
Kötü arkadaş çevresi olan çocuklar, yeni arkadaş edinmeleri için teşvik edilmelidir.
Kötü arkadaş çevresinden gelebilecek uygunsuz teklifler karşısında nasıl “Hayır” demeleri gerektiği çalışılmalıdır.
Değişime olan direnç ve mevcut sorunu kabullenmeme olasılığı göz önünde bulundurulmalı ve hemen değişmesi gerekir gibi bir yaklaşımdan kaçınılmalıdır.
Sorunun sadece bireyle ilgili olmadığı ve aile ve toplumun da içinde bulunduğu geniş bir çerçevede değerlendirilmesi gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır
Çocuğun yaptıklarıyla direkt yüzleştirilmesi çoğu zaman ters tepebilir. Yeterli güven ilişkisi kurulmadan direkt yüzleştirme sorunu azaltmayıp çocuğun öfkesini daha da artırabilir ve davranış problemlerinin devamına sebep olabilir.
Yaptıkları nedeniyle aşağılama ya da hakaret sorunu çözmeyecektir.
Bütün sorunlu davranışın sebeplerini çocuğa yüklemek ve çevre koşullarını göz ardı etmek sorunun çözümüne katkı sunmayacaktır.
Davranış boyutunun biyolojik tarafı gözden kaçırılmamalı ve tıbbi tedaviden çocuk ve aileler alıkonulmamalıdır.
Olumsuz davranışın hemen akabinde tartışmamak gerekir. Yeterli düşünme süresi verilip belirli bir saatte davranış üzerinde konuşulması sağlanmalıdır.