Psikoseksüel Gelişim
Ruh hastalıklarıyla ilgilenen Freud’u çocuğun gelişimiyle ilgilenmeye iten sebep neydi? Belki de Freud yetişkin hastaları üzerinde çalışmasaydı, çocukluk çağıyla ilgili bizleri aydınlatan görüşler yalın kalacaktı. Freud, yetişkin hastaları üzerinde yaptığı çalışmalarla, bilinçaltı kavramını öne sürerek kişide patolojik bir bulgu olmasa da ruhsal sorunların ortaya çıkabileceğini belirtmiş ve bilinçaltından getirdiği sorunların çocukluk çağının izlerini taşıdığını saptamıştır. Elde ettiği bu bilgiler sonucunda insanların yetişkinlikteki bu tür sorunlarının nispeten önüne geçmek için çocukluk çağının önemini vurgulamış ve bu düşünce kendisini çocukluk çağıyla ilgili araştırmalara itmiştir.
Psikoanalitik Yaklaşım
Önceleri, davranışın nedenleri, bilinçli mekanizmalara bağlanılıyordu. Davranışların nedenleri bilinçli ve mantıklı bir düşünceye bağlanamadığında ise, beyinde bilinmeyen birtakım bozuklukların, kalıtımla geçen sorunları ve sinir zayıflamasına bağlı irade eksikliklerin davranış bozukluklarına neden olduğu savunulmaktaydı. Ancak hastalarına uyguladığı hipnoz, serbest çağrışım ve telkin gibi yöntemlerle bilinçaltında olan yaşantıları bilince çıkarmayı başarmış ve bilinçaltında saklı duran birçok yaşantıda yaşanan sorunlara ilişkin bulgular elde ederek bilinçaltının önemini ortaya koymuştur. Freud’a göre topografik kuram üç zihinsel bölgeden oluşur. Bunlar; bilinç, bilinçaltı ve bilinç dışıdır. Bilinç, dış dünyadan ya da bedenin içinden gelen algıların fark edildiği bölgedir. Bilinçaltı, farkında olmadığımız ancak bir takım uğraşlarla bilince çıkartabildiğimiz duygu, düşünce ve yaşantıların bulunduğu bölüm iken; bilinç dışı ise kişinin özel bir çabası ile bilince çağrılamayan, farkına varılamayan yaşantıların saklı olduğu ruhsal bölmedir.
Yapısal Kişilik Kuramı
Freud yaptığı çalışmalar sonucunda topografik kuramın insan davranışlarının nedenlerini açıklamada yetersiz kaldığını, bilinç ve bilinçaltı ögelerin varlığını bilmenin kişi hakkında fikir verdiğini; ancak davranışa yön veren güç ile ilgili bilgiyi sunmadığını ortaya koymuştur. Freud, kişiliğin id, ego ve süperego olmak üzere üç birimden oluştuğunu ifade etmiş ve kişiliğin gelişiminde anne -babanın rolünü vurgulamıştır. İd, doğuştan getirilen dürtülerin kaynağı; ego, id ile süperego arasında dengeyi sağlayan mekanizma; süperego ise çocuğa anne -babası tarafından aktarılan geleneksel değerlerin ve toplumsal kuralların içsel temsilcisidir. Sağlıklı bir ruh yapısında bulunan bireyde, egonun işlevini yerine getirmesi beklenir. Ego, id ve süperego arasında denge kurup uzlaşı sağladığında bireyin davranışları istenen yönde sergilenir. Ancak id ya da süperegonun baskın olması durumunda ya birey toplumla çatışma yaşayacak ya da temel ihtiyaçlarını karşılamada güçlük çekecektir.
Psikoseksüel Gelişim Kuramı
Freud’a göre yeni doğmuş bebekler, ergenlik ve sonrası yıllara kadar farklı aşamalardan geçerek kişiliklerini geliştirirler. Freud’a göre gelişim dönemleri; oral, anal, fallik, gizil (latent) ve genital olmak üzere beş dönemden oluşur. Freud bu dönemlerde yaşa bağlı olarak yaşam enerjisi adı verilen libidonun bedenin farklı bölgelerine odaklandığını belirtmiştir. Her dönemin kendi içinde libidonun yöneldiği haz kaynağını doyuramadığında, o dönem saplantı olur.Çocuk bu saplantı ile bir sonraki döneme geçer ve kendisinden sonra gelen dönemdeki gelişimi olumsuz yönde etkiler. Çocukların bulunduğu dönemi başarılı şekilde atlatamaması yetişkinlikte bazı sorunların ortaya çıkmasına neden olur.
Psikoseksüel Gelişim Kuramı ile Psikososyal Gelişim Kuramı Arasındaki Farklar
Her iki kuramın da psikanaliz bakış açısıyla kendini var etmesine rağmen, Erikson sonraları toplum ve kültürün etkisinin çocuğun gelişiminde etkili olduğunu vurgulamasıyla Freud’un görüşlerinden ayrılmaya başlamıştır. Freud, çocuğun bir dönemi başarılı atlatamayan çocuklarda saplantı oluştuğunu ve başarısız geçen bir dönemin sonraki dönemi olumsuz etkileyeceğini vurgularken; Erikson gelişim dönemleri içinde çatışma durumları olduğunu belirtmiştir. Freud cinselliğe daha çok vurgu yaparak her dönem libidonun vücudun bir bölgesine yoğunlaştığını belirtirken; Erikson cinselliğe az vurgu yapmıştır. Aralarında ne kadar fark olursa olsun her iki kuramın da gelişimi açıklamadaki görüşleri birçok çalışmacının dikkatini çekmiş ve konu ile ilgili çalışan bilim insanlarına kaynak oluşturmuştur.