Endüstri İlişkilerinde Sistem Teorisi

Sistem teorisi; endüstri ilişkilerini açıklama konusunda başarılı girişimlerini sürdüren ve hâlâ güncelliğini ve geçerliliğini koruyan önemli bir kuramsal yaklaşımdır. Kavramı sistematik ve bütüncül bir şekilde ele alan ve literatüre kazandıran John Dunlop’tur.Dunlop (1958) yılında yayımladığı “Endüstri İlişkileri Sistemi” adlı kitabında sistem kavramı ve sistem teorisine yer vermiştir.

Endüstri ilişkileri sistemi, belli aktörler, belli çerçeve, sistemi birbirine bağlayan bir ideoloji ve aktörlerin iş yerinde ve iş topluluklarındaki davranışlarını yönlendiren kurallar bütününden oluşmaktadır.

Blain ve Gennard (1970)’a göre endüstri ilişkileri sisteminin temel bileşenleri şunlardır: Teknoloji. aktörler. ürün piyasası. mali kısıtlamalar. aktörlerin gücü. Ideoloji. Bu bileşenler “endüstri ilişkileri sisteminin kurallarını” oluşturmaktadır.

Sistemin kuruluş özellikleri, endüstrileşmeye öncülük eden kesimler, yöneticilerin niteliği (eğitim durumu, tecrübe vb.), ekonomik sistemin niteliği, devletin ekonomik sistem içerisindeki yeri, uluslararası örgütler, endüstrileşmenin geç ya da erken başlamış olması, işçi hareketleri endüstri ilişkilerini etkileyen unsurlardır.

Dunlop’a (1958) göre sistem üç aşamadan oluşmaktadır: Girdi, süreç ve çıktı. O, bu kavramı endüstri ilişkilerine de uyarlamıştır. Endüstri ilişkileri sistemini bir ülkedeki endüstriyel ilişkiler ile ilgili birçok kural ve düzenlemeyi içeren (girdi, süreç ve çıktılardan oluşan) bir ulusal sistem olarak tasarlamıştır. Dunlop’a göre, endüstri ilişkileri sisteminin girdilerini aktörler, çevresel bağlam ve ideoloji oluşturmaktadır. Aktörlerin davranışları süreçleri meydana getirmektedir. Sürecin çıktıları ise ücretler, çalışma koşulları ve iş yerinin kurallarından (yani endüstri ilişkileri sisteminin kurallarından) oluşmaktadır. Dunlop tarafından geliştirilen bu model Şekil 1’de yer almaktadır.

Sistem, belli bir çevrede faaliyet gösterir ve çevresiyle kaynak, bilgi vb. alışverişinde bulunur. Çevresiyle etkileşim hâlinde olmayan bir sistem düşünmek zordur. Endüstri ilişkileri sistemi için de aynı şey geçerlidir. Endüstri ilişkileri sistemi hem çevresini etkilemekte hem de ondan etkilenmekte ya da onun tarafından sınırlandırılmaktadır. Çevre, bazı durumlarda sistemin aktörlerine etkin faaliyet gösterebilmeleri için fırsat sunmakta; bazı durumlarda ise onlara tehdit oluşturmaktadır. Çevrenin endüstri ilişkileri sistemini pozitif ya da negatif yönde etkileyen üç unsuru bulunmaktadır . Bunlar: Teknoloji, ürün piyasası, mali sınırlamalar ve güç ilişkileridir. Endüstri ilişkileri sistemi, üç aktör grubunu kapsamaktadır: İşçiler ve onların örgütleri (işçi sendikaları), yöneticiler ve onların örgütleri (işveren sendikaları),uzmanlaşmış kuruluşlar. Bu aktörlerden işçiler ve yöneticiler doğrudan ilişki içerisindedir. Uzmanlaşmış kuruluşlar (özel kuruluşlar ve devlet kuruluşları) ise işçiler ile yöneticiler arasındaki ilişkileri düzenleme işlevine sahiptir ve sayılan bu aktörlerle daha dolaylı bir ilişki içerisindedir. Bu kuruluşların etkinliği ülkedeki endüstri ilişkileri sisteminin niteliğine bağlı olarak değişebilmektedir.

Endüstri ilişkileri sisteminde ideoloji “aktörleri sisteme bağlayan ortaklaşa benimsenen fikirler veya inançlar bütünüdür. Dunlop’a göre endüstri ilişkileri sisteminin ideolojisi toplumsal sistemin ideolojisinden farklıdır; ancak ondan etkilenmektedir. Sistemdeki aktörlerin ideolojileri birbirinden çok farklı olursa sistemin işleyişinde aksaklıklar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle aktörlerin benimsedikleri düşüncelerin birbiriyle uyum içinde olması önem taşımaktadır. Endüstri ilişkileri sisteminin ideolojisi, her aktörün rolünü ve yerini tanımlayan ve her bir aktörün sistemdeki diğer aktörlerin yeri ve işlevlerine dair sahip olduğu ortak fikirler bütünüdür.Bu ideoloji sisteminin aktörlerini sisteme bağlamakta ve onların yerlerini belirlemektedir.

Aktörler, teknoloji, ürün piyasaları, ideoloji, mali kısıtlamalar ve güç ilişkileri endüstri ilişkileri sisteminin kurallarını oluşturmaktadır. Bu denklemde yukarıda saydığımız bileşenler sistemin bağımsız değişkenleriyken; kurallar bağımlı değişkendir.Endüstri ilişkileri sisteminin işlevi, iş çevreleri için bir dizi kural oluşturmaktır. Bu sistemde, teknoloji ve ürün piyasaları iş yeri kurallarının oluşumunda etkili olurken; aktörler arasındaki güç dağılımı daha üst seviyelerdeki kuralların oluşumunda geçerli olmaktadır.

Endüstri ilişkileri sisteminin temel amacı sisteme ilişkin kuralların oluşturulmasıdır. Oluşturulan kurallar, aktörler arasındaki güç ilişkilerinden bağımsız değildir. Gücü elinde bulunduran aktörler kuralların belirlenmesinde etkin rol oynamaktadır. Ancak güç kaybı durumunda ya da çevresel değişikliklere bağlı olarak (teknolojik gelişmeler, ürün piyasalarındaki değişmeler vb.)değişebilmektedir.

Sistem teorisi çatışmayı ve değişimi dikkate almamaktadır. Endüstri ilişkilerini dinamik değil statik bir şekilde ele almaktadır. Endüstri ilişkilerindeki aktörleri ve eylemleri yeterince tanımlamamaktadır. Aktörlerin sosyal yapı içerisindeki yerlerine ve birbirleriyle nasıl etkileştiklerine çok az değinilmektedir.Yan aktörler ve davranışları geri plana atılmaktadır. Sistemdeki aktörlerin davranışları üzerinde değil rolleri üzerinde durmaktadır. Teoride değişim ve çatışmayı analiz etmede zorluklar söz konusu olmaktadır.Teori istihdam ilişkisinin davranışsal yönlerini ihmal etmektedir.Test edilebilecek hipotezler ortaya koyamamaktadır. Devletin fonksiyonlarını kamu kurumlarıyla sınırlandırmaktadır.

Postfordist dönem, endüstri ilişkileri açıksından olumsuz bir süreci yansıtır. Postfordist düzenlemelerin temel amaçlarından biri, kâr oranlarındaki düşüş eğiliminin engellenebilmesi için emek maliyetlerinin düşürülmesidir. Postfordizm ile birlikte emek süreciyle ilgili olarak emek piyasasında gözlenen en önemli değişiklik, emeğin örgütsüzleştirilmesi olmuştur. Bu olgu, bir yandan iş gücünün niteliksizleşmesine ve bunun sonucunda sermaye ile emek arasındaki bağımlılık ilişkilerinin derinleşmesine neden olmuştur. Fordizm sonrası dönemde teknolojinin etkisiyle makinenin emeği denetim altına alması olgusu, önceki dönemlere göre daha da derinleştirmiştir. Üretim araçlarını denetim altında tutan sermaye, üretim sürecinin bütünü üzerinde daha derin bir egemenlik kurmuştur. Post-Fordist üretim sistemlerinin uygulanması sonucu ortaya çıkan en önemli sonuç işsizlik olmuştur.