Risk Toplumu
Tarihin ilk evrelerinden günümüze kadar toplumlar "tarım toplumu", "sanayi toplumu", "enformasyon toplumu", "postmodern toplum", "tüketim toplumu" şeklinde isimlendirilmektedir. Toplumların yapısal veya karekteristik özellikleri bu şekilde isimlendirilmelerinde etkili olmaktadır. Bir tarım toplumunda hakim üretim tarzının tarım olması, insanların önemmli bir kısmının geçimini ve zamanını tarımda geçirmeleri, hayatın mekezinde tarım ve doğanın olması toplumun "tarım toplumu" olarak kavramlaştırmasına neden olmaktadır.
İçinde yaşamakta olduğumuz toplum, adına her ne kadar "küresel toplum", "enformasyon toplumu" veya "tüketim toplumu" denilse de aslında bir "risk toplumu"dur. Toplumun bu isimle kavramlaştırılmasında ekonomik, sosyal, siyasal ve ekolojik risklerin yoğun bir şekilde toplum yaşamına sinmiş olması, toplumsal yaşamın merkezinde olması belirleyicidir.
Belirisizlik, istenmeyen ve tehlikeli bir durumu ifade eden risk kavramı ve olgusu, insanlık tarihi kadar eski olmasına rağmen kavramın bugünkü anlamında kullanımı modern sonrası döneme denk gelir. ilk çağlardan bu yana insanlar deprem, sel baskını, heyelan, yangın ve kuraklık gibi istenmeyen, belirlenemeyen ve önlem alınamayan doğal afetler karşısında yetersiz kalmış; bu durumların yarattığı tehlikelerden olumsuz etkilenmiştir. Ancak, biraz dikkat edildiğinde bu risklerin veya istenmeyen durumların insanların denetimi dışında doğa tarafından gerçekleştiği kavranılmaktadır. Bugün, nedenleri, oluşumu, sonuçları veya etkilerini anlamaya çalıştığımız riskler doğadan kaynaklı, verili ve bizim dışımızda değil; tam aksine toplumların yarattığı modernleşme, sanayileşme ve enformatikleşme süreçlerinin birlikte ürettikleri sonuçlardır.
Kavramı literatüre kazandıran Ulrick Beck, "risk toplumu" kavramıyla 20 yüzyılın sonunda SSCB'nin dağılmasıyla beliren ekonomik, sosyal ve siyasal oluşumların ortaya çıkardığı durumu açıklamak istemektedir.
Modernleşme ve sanayileşme süreçleri teknolojik ilerleme ve bilimsel bilgideki gelişmelerle insan yaşamında olağan üstü değişmeler sağlamış; kolay ve konforlu bir yaşamı mümkün kılmıştır. Kitlesel insan ölümlerine neden olan bulaşıcı hastalıkların tarih olması, besin darlığının ortadan kalması, ağır üretim ve çalışma koşullarından kurtulma, sağlık ve tıp alanındaki ilerlemelere bağlı olarak insan yaşam süresinin uzaması gibi çok klasik gelişmeler bahsi geçen süreçlerdeki gelişmelerin sonuçlarıdır. Ancak, bu süreçler yeni değerler sistemi, yaşamı biçimi ve koşulları, çalışma düzeni ve ilkeleri, kontrolsüz üretim amacı, doğayı kontrol altına alma gibi hedef ve özellikleriyle bir takım istenmeyen, önü alınamayan, artık evrensel boyutlara ulaşmış bir durumda risklere de davetiye çıkarmakta ve onları üretmektedir. A. Giddens'in "imal edilmiş riskler" başlığı altında değerlendirdiği "dönüşlü modernite" olarak kuramsallaştırdığı insanlarda "ontolojik güvensizlik" yaratan riskler, bugünkü toplumların yaşadığı bir gerçekliktir. Artan yalnızlık ve bireyselleşme, işsiizlik ve eşitisizlik, mutsuzluk, küresel şiddet ve terör olayaları, kaybolan fiziksel ve ruhsal insan sağlığı ve bozualn ekolojik denge teker teker veya birlikte 21. yüzyıl toplumlarının yaşamını olumsuz etkilemekte ve riske sokmaktadır. gelinen noktada malesef hiçbir toplum, bölge, ırk, millet, kültür ve sınıf bu risklerden muaf değildir. Bugün risk evrensel bir boyutta isanlığın tamamını etkilemektedir. Covid-19 virüsünün nedeni olduğu pandemi bunun en güncel örneğidir.