Kent ve Kentsel Yaşamın Çağdaş Görünümü
En genel anlamda insanın kendi yaşamını sürdürmek için ürettiği yapay mekânlar olarak tanımlanan kentler, ortaya çıktığı andan itibaren medeniyetin, modernleşmenin, gelişmenin ve kalkınmanın göstergesi olarak nitelendirilmiştir. Mezopotamya’da rastlanan ilk örneklerinden bugün yeryüzünün hemen her yerinde büyük insan kitlesinin yaşamını sürdürdüğü modernlerine kadar kentler ibadethanelerin, askeriyenin, siyasi yönetimin, ticaretin, sanayinin, sermayenin ve eğitimin merkezi olma özelliğine sahiptir. Farklılıkları olan hemen her toplum üyesinin kendisinden bir şey bulduğu bu yerleşim yeri, hem her türlü ekonomik, sosyal ve kültürel değişimleri etkileyen; hem de bu değişimlerden etkilenen bir ilişkiselliği içermektedir
Millattan önce 4000 yıllarında mezopotamyada ilk örnekleri görülen kentlerin ayırıcı özelliği ekonomik, sosyal ve kültürel merkezler olması; tarım dışı üretimin gerçekleştiği kalabalık yerleşim yerleri olması ve değişimle beslenmeleridir.
Kentin ortaya çıkışı tek bir faktörle (din, sanat, ekonomi, hukuk v.) açıklayan kuramcılar başta olmak üzere birçok tarihçi, sosyololog, coğrafyacı ve ekonomist kente ilişkin kuramsal açıklama yapmışlardır. kuramcılar ilk başta kentin farklı yönlenleini dikkate alarak bir değerlendirme yapmışlar Chicago okulu temsilcileri ise daha sistemi bir değerlendirme yaparak konuya bakış açısını değiştirmiştir. okulun temsilcilei olan Park, Burgess, Mckenzie göç - kentleşme ilişkisini ekolojik hareketlilikle açıklarken Wirt, kentin psikolojik etkilerine odaklanmıştır. literartürde çağdaş kent kuramcıları olarak görülen Lefebvre, Harvey ve Castells ise kentle kapitalizm veya ekonomi- politik ilişkiselliğine dönük açıklamalarda bulunmaktadır.
Tarihteki ilk örneklerinden başlamak üzere günümüze kadar kentlerin en belirgin özelliği ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel değişimleri kontrol etmeleri ve onlar tarafından etkilenmeleri olmuştur. Kendi içinde barındırdığı nüfusun farklılıkları, kalabalıklığı ve karmaşıklığıyla kent, sürekli bir değişim içindedir. Kent her zaman devrimlerin, buluşların, teknolojik değişim ve dönüşümlerin adresi olmuştur/olmaktadır. İmkânlarından faydalanmak için sürekli bir nüfus baskısı altında olan kentler, yeni gelenlerin iş, eğitim, sağlık, alt yapı ve konut başta olmak üzere birçok ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalmaktadır.
Sanayi sonrası dönüşümlerin yoğun yaşandığı günümüzde kentler, milyonlar hatta on milyonlarla ifade edilen bir nüfusla birer metropol olma özelliğine sahiptir. Küreselleşmeyle dünya toplumları birbirlerinden çok fazla etkilenmektedir. İletişim teknolojisindeki büyük ilerlemelerle artan iletişim ve etkileşim toplumları birbirlerine yakınlaştırmakta ve benzeştirmektedir. Kent bağlamında bunun karşılığı "küresel kentlerin" doğuşudur. Artık artan iletişime bağlı olarak kentler ve kent içi mekânsal yapılanmalar bir birini tekrar eden bir özelliğe sahiptir. Sermaye ve teknolojinin uluslararası hareketliliği karşısında kentler, kendini çağa ve değişime uyarlamak zorunda hissetmektedir. Dünya markası olan uluslararası şirketlerin şubeleri, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke kentlerinin en işlek caddelerinde kendilerini göstermektedir. Farklı ülkelere seyahat eden, gezen, ticaret eden veya eğitim için giden bir birey kendini asla yabancı hissetmemektedir. Bunda, kentlerin artık küresel olması etkilidir.
Kentler, günümüzde artık teknolojiktir. Teknolojinin en son ürünleri, kentleri donatmakta, kentli bireyin yaşamı teknoloji ile kolaylaşmakta veya kontrol edilmektedir. Cadde ve sokaklar başta olmak üzere kalabalılığın yoğun olduğu hemen her yerde gördüğümüz güvenlik kameraları, sensörler, aydınlatma sistemleri aracılığıyal kentler dijitalleşmektedir.
Kentler, aldığı ulusal ve uluslararası göçle sürekli büyümektedir. Artan nüfus baskısı karşısında kentler yeni yaşama alanları açmak, gelen nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için mekansal dönüşüm gerçekleştirmek zorunda kalmaktadır.
Bunun bir taraftan karşılığı "mekansal ayrışma" iken diğer taraftan karşılığı "kentsel dönüşüm projeleridir". Eski yerleşim yerleri, düşük kaliteli yapı malzemeli ve yetersiz alt yapılı konutların bulunduğu, suçların yoğun işlendiği yerler yenileşme projelerinde kullanılmaktadır. böylece bir taraftan mekânsal değişim yaşanırken diğer taraftan da bir mekânsal ayrışma gerçekleşmektedir.