Toplumsal Cinsiyet
Toplumsal cinsiyet (gender) ve cinsiyet (sex) kavramları farklı anlamlar taşımaktadır. Cinsiyet bireylerin doğuştan gelen, biyolojik cinsiyetleridir. Toplumsal cinsiyet ise belirli bir toplumun erkekler ve kadınlar için uygun gördüğü toplumsal olarak inşa edilen rollerdir. Kadınların ve erkeklerin neler yapmaları, nasıl davranmaları noktasında belirleyici ve yol gösterici olmaktadır.
Cinsiyet biyolojik olarak belirlenmiştir ve doğuştandır. Toplumsal cinsiyet ise kültür, gelenek, inanç ve değerler ışığında toplumlar tarafından inşa edilen kadın ve erkek rolleridir.
Toplumsal cinsiyet rolleri kapsamında toplum, bireylerin cinsiyetlerine uygun olarak toplumun beklediği davranışları sergilemelerini ve cinsiyetleri doğrultusunda kararlar alarak, buna uygun davranmaları beklemektedir. Giyim tercihlerinden, meslek seçimlerine kadar toplum içinde bireyler yapmaları gerekenleri toplumsal cinsiyet kalıpları ile öğrenmektedir.
Toplumsal cinsiyet açısından bakıldığında kadın ve erkek arasında fiziksel, biyolojik olarak değil, toplumsal roller ve statü açısından farklar ve beklentiler vardır. Bu beklentiler toplumdan topluma değişen farklılıklara işaret etmektedir. Biyolojik olarak kadın ve erkek olmak doğuştan belirlenmişken, kadınlık ve erkeklik olarak tanımlanan toplumsal roller toplumsallaşma süreci ile birlikte öğrenilmektedir.
Bireyler, toplum içinde toplumsal olarak onlardan beklenilenlere ve sosyal normlara uygun olarak davranmak isterler. Böylece toplum tarafından kolaylıkla kabul görüp, beğenilecekleri inancı hakimdir. Toplumsal cinsiyet bağlamında cinsiyetlere özgü nitelendirilen rollerin icrası toplum tarafından kabul görmek anlamında oldukça önemlidir.
Toplumsal cinsiyet rollerini etkileyen pek çok değişken mevcuttur. Aile, okul, arkadaş grupları, kitle iletişim araçları ve sosyal medya, oyuncaklar ilk akla gelen değişkenler olarak sıralanabilir.
Toplumsal cinsiyet kalıpları toplumsal roller ışığında şekillenmektedir. Toplumsal cinsiyet kalıpları, bireylere atfedilen kalıp yargılardır. Bu kalıp yargıların nereden çıktığı, nedeni ve oluşturabileceği sonuçlar üzerine fazla düşünülmemekte, olduğu gibi kabul edilmektedir.
Toplumsal cinsiyetin tarihsel gelişiminde pek çok akımın etkisi gözlenmektedir. Ancak özellikle bazı toplumsal yaklaşımlar diğerlerinden daha etkili olmuştur:
Liberal açıdan toplumsal cinsiyet yaklaşımı: Kadınların, erkeklerle eşit konum ve haklara sahip olmaları düşüncesine dayanmaktadır.
Radikal açıdan toplumsal cinsiyet yaklaşımı: Kadınların toplumsal olarak ezildikleri düşüncesini merkeze alır ve bu ezilmenin temel nedeni olarak eril idareyi işaret etmektedir.
Marksist toplumsal cinsiyet yaklaşımı: Kadınların kapitalist toplumlardaki üretim biçimlerinden kaynaklı olarak emek sömürüsüne maruz kaldığı düşüncesini savunulmaktadır.
Sosyalist açıdan toplumsal cinsiyet yaklaşımı: Kapitalizm ve ataerkilliğin sistematik olarak kadınları ikinci plana koyduğunu savunmaktadır. Kadınların ikincil plana konulması onların özel alanda kalmalarına ve kamusal alanda temsil edilememesine sebep olmaktadır.
Toplumsal cinsiyet konusu son yıllarda giderek popülerleşen bir konudur. Özellikle toplumsal cinsiyet eşitsizliği, toplumsal yargıların ve sınıflandırmaların etkisiyle oluşan, yerleşen ve nesiller arası aktarılan bir süreçtir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yaygınlaşması toplumun genel yapısı üzerinde olumsuz etkilere sahiptir. Kadına yönelik şiddet, cam tavan sendromu gibi özellikle kadınlar üzerinde ağır etkileri bulunan durumlar toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin olumsuz etkilerinden ilk akla gelenlerdir. Bu olumsuz etkilerim önüne geçmek adına öncelikle cinsiyet temelli kalıp yargıların değişmesi toplumsal cinsiyet eşitliği için atılan önemli bir adım olacaktır. Kullanılan dilin cinsiyete duyarlı olacak şekilde gözden geçirilmesi ilk adım olacaktır.