Faşizm

“Faşizm” Roma İmparatorluğu döneminde yerel yargıçların gücünü işaret eden bir deste çubuğun arasında öne çıkan balta amblemi için kullanılan “fasces ” kelimesinden türemiştir. Mussolini’nin Birinci Dünya Savaşı süresince ve takip eden zamanda oluşturduğu askeri birliklere ise, “ fascismo ” adını vermesiyle de kavram ideolojik bir içerik kazanmıştır. Aslında Faşizm, derli toplu bir öğretiden yoksun, irrasyonel ve tepkisel bir hareket olarak, kuramsal temelini İtalyan lider Mussolini öncülüğünde bulmuştur. Bir başka ifade ile Mussolini’nin hazırladığı Faşizm adlı eser, bu politik ideolojinin teorik çerçevesini oluşturmaktadır.

Faşizmin kaynağı ve hangi şartlar dâhilinde büyüyüp geliştiği konusunda dört temel yaklaşımın vardır. Bu açıklama tarzlarından ilki ve en popüler olanı, Marksist açıklamadır. Marksizme ve Marksistlere göre, faşizmi açıklama gayreti, temeline kapitalizmin mantığını almalıdır. Zira faşizm, sadece tekelci kapitalizmin gelişmesinin belirli bir aşamasındaki vasıtasıdır.

Faşizmi açıklama çabalarından ikincisi, psikolojik açıklama tarzı şeklinde kavramsallaştırılabilir. Psikolojik açıklamanın da kendi içerisinde çeşitli türleri olmasına rağmen ortak anlayış, faşizmin, belirli kişilik tipleri ve hastalıklarına göre açıklanması gerekliliği iddiasına dayanır. Bazı psikologlar, Freudcu bir bakış açısıyla ele almışlardır ve faşizmi, ergenlik döneminde cinselliğin bastırılmasının bir sonucu olarak görmüş ve bu baskıcı anlayışın tarihsel alanda görülen sağduyu yoksunu kişileri ortaya çıkardığını savunmuşlardır.

Faşizmi açıklama çabalarından üçüncüsü ise faşizmi, batı uygarlığındaki ahlaki ve dini bunalımın bir boyutu olarak değerlendirir ve bu değerlendirmede tarihi kötümser bir bakış açısıyla yorumlayan Oswald Spengler’in ciddi bir etkisi vardır.

Faşizmin oturmuş olduğu temele yönelik girişilen dördüncü açıklama, faşizmi tarihi ve sosyolojik bağlamıyla ele alır ve analiz etmeye çalışır.

Mussolini 20. yüzyıl İtalya’sında Faşizm ideolojisinin kurucusu olarak ünlenen, Mussolini “Ulusal Faşist Partisi'nin” 1922 yılında İtalya'da gerçekleştirdiği ve binlerce İtalyan faşistin katıldığı yürüyüşten sonra da İtalya Kralı III. Vittorio Emanuele’nin Mussolini'yi yeni hükümeti kurmakla görevlendirmesiyle de iktidar ele geçirmiş olmaktadır.

Giovanna Gentile, Hegel’i referans alarak derli toplu bir öğretiden yoksun olan Faşizm için bir öğreti hazırlamayı resmi olarak kabul etmiş bir düşünürdür. Hegel’in devleti tanımlarken başvurduğu kavramlar, devlete yüklediği anlam ve kullandığı soyutlamalar Gentile’nin de biricik argümanları olarak faşizm öğretisinin anahtar kavramlarına dönüşecektir.

Faşist Devlet

Faşist devlet, sistemi korporatif bir yapıya sahip olan doğal olarak bireye değil, sosyal kuruluşlara dayanan bir devlettir. Bu nedenle faşist devlet sisteminde özellikle lider ve parti önemli kavramlardır. İtalyan faşizminde kutsal bir kişi olarak görülen Duçe (Mussolini) mistik öğelerle donanmış bir karakter olarak görülür. Devlet, halkın bütün taleplerini yüreğinde duyan ve halkın ruhunun tek temsilcisi olan Mussolini’nin şahsıyla birleşmiştir. Diğer taraftan faşist parti korporatif yapıda vücuda gelmiş ve temel amacını toplumdaki çıkar çatışmalarına son vermek ve ekonomik, siyasal düzeni sağlamak olarak belirlemiştir.