Çokkültürcülük
90’lı yıllarda ortaya çıkmış bir kavram olarak çokkültürcülük, birbirinden farklı kültürlerin, bir toplum içinde birlikte yaşamasını kabul eden bir tanınma politikasını ifade etmektedir. Çokkültürlülük kavramı ise çok kültürlü yapıyı, çok kültürlü olmayı belirtir. Burada özellikle birbirinden farklı kültürlerin birlikte yaşaması doğrultusundaki tavrı, hak arayışını özellikle “çokkültürcülük” kavramı karşılamaktadır.
Çokkültürcülük, farklılık ve kimliğe dair incelemeleri içermektedir. Bu anlayış, kültürel bakımdan çoğulcu bir yaklaşımı savunur ve bu yaklaşımın pratikte tesis edilmesini amaçlar. Modern toplumlarda genel olarak bir evrensellik vurgusu vardır ve bu çerçevede kültürel birlik düşüncesi hakimdir. Çokkültürcülük ise bu tutumun tam aksini ifade etmektedir ve kültürel bakımdan çoğulculuğu savunarak azınlık konumunda bulunan kültürleri ve bunların dillerini muhafaza etmeye çalışır. Bu bağlamda biçimlendirici tektipleştirmelere karşı kültürlerin çoğulluğunu kabul ederek bunları görünür kılmayı amaçlar. Çokkültürcülük, kültürlerin eşsiz olduğunu ve birbirleriyle etkileşim içinde olduğunu ileri sürer. Bu anlayış, toplum içinde eşitlik ve adalet taleplerinde bulunan, avantajsız konumlarda olan grupları da içererek, söz konusu dezavantajların ortadan kaldırılması gerektiğini savunur. Çağdaş düşünür Charles Taylor, çoğulculuğu, birbirinden farklı yaşam tarzları çerçevesinde meydana gelen kültürel farklılıkların politik bağlamda tanınması ve bunların her birinin eşit düzeyde saygı görmesi şeklinde tanımlar. Buna göre temelinde bir kültürün diğer kültürler karşısında üstün olması anlayışı bulunan hoşgörüdense, farklılıklara karşı anlayışlı olmayı vurgulayarak kültürel aidiyeti birbirinden farklı olanlar arasındaki eşitlik anlayışı, Taylor’un çoğulculuk yaklaşımının esasıdır.
Çokkültürcülük, özellikle küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkmıştır. Ulus-devletle ve ulusal kimlik düşüncesiyle tam bir karşıtlık içindedir. Özellikle azınlık haklarını ele alan bu anlayış, temelinde farklılıkların olduğu bir birliği ifade eder. Her bir kültürün kendine ait değerleri ve anlamlandırma biçimleri vardır. Bu bakımdan kültürler, birbirlerinden farklı yapılara sahiptir. Her bir kültürün özgün bir doğası olduğu için tüm kültürler eşsiz bir karaktere sahiptir. Bu bakımdan her kültür değerlidir. Kültürler eşsiz ve değerli oldukları için, onların kendilerine has bir işleyişleri söz konusudur. Ayrıca her kültür kendi içinde de bir çoğulculuk barındırır. Kültürler, farklı geleneklerle sürekli ilişki içindedir. Kültürler arasındaki bu uzun süreli ve kompleks etkileşimlerden ötürü kültürlerin her biri bir yandan kendilerine özgü unsurlara sahipken diğer yandan başka kültürlerden izler taşımaktadır.
Liberal Demokrasi
Liberal düşünce, ilk önce çok-uluslu imparatorluk yapılarına karşı çıkmıştır. Bu bağlamda bir liberal milliyetçiliğin gelişmiş olduğu söylenebilir. Liberal milliyetçilik, her bir milliyetin bağımsız olması gerektiğini savunur. Fakat bağımsız olan her bir milliyetin aynı zamanda anayasal demokratik bir yapısının olması gerekir. Böylece liberal bakış açısı ilk başta ulus-devlet mantığını savunurken, demokratik bakış açısının gereği olarak da daha sonra çokkültürcü bir yaklaşımı desteklemiştir. Bu çerçevede dönem şartları gereği liberal bakış açısı bağlamında tanınma, kişilerin ve onların kimliklerinin kabul edilmesi olarak değerlendirilir.
Ulus-Devlet
Modern dönemle birlikte dünyanın ekonomik, politik, toplumsal ve düşünsel olarak geçirmiş olduğu değişim ve dönem şartları gereği geleneksel devlet yapılanmalarında da değişim meydana gelmiş, ulus -devlet yükselmiştir. Ancak sonraki dönemlerde çağdaş dünyanın getirmiş olduğu gereksinimler, ulus-devlet mantığının dışına çıkılması gerektiğini vurgulamıştır. Bu gereksinimlerin en önemlilerinden biri de çokkültürcülüktür.
Modern ulus-devlet, her ne kadar tüm milletlerin bağımsızlığını ve kendi özgün değerlerini, bu bağlamda milletler arasında var olan farklılıkların silinmemesi gerektiğini ileri sürse de onun kendi bünyesinde var olan bireylerin farklılıklarını ortadan kaldırdığı ileri sürülerek eleştirilmiştir. Bir ulus-devlette benimsenmesi gerektiği düşünülen değerler, bu devletin sınırları içinde bulunan herkes için geçerli kılınmaktadır. Dolayısıyla bu sınırlar içinde benimsenmiş olan farklı değerlerin yok sayılması, mevcut dönemde liberal demokratik bakış açısının vurgulamış olduğu bireylerin özgürlükleri ve eşitlikleri anlayışıyla ters düştüğü için çokkültürcü bir tutumun benimsenmesi gerektiği ileri sürülerek ulus-devlet mantığının giderek zayıfladığı söylenebilir.
Bir taraftan şekilsel bir yapı olarak ulus-devlet devam etmekteyken, diğer taraftan çokkültürcü bakış açısıyla ulus-devletin tektipleştiriciliğinin dışına çıkılmaya başlanmıştır ve çokkültürcü savunularla birlikte çağdaş dünyada milliyetçi savunuların da aynı anda var ve etkin olduğu söylenebilir.
Küreselleşme
Küreselleşmeyle birlikte uluslararası sermaye ve devletler arasında herhangi bir sınır kalmamaya, devletten ziyade küreselleşme doğrultusunda öncelikler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu şekilde sınırlar ortadan kalkmaya başladıkça ve ulus -devlet zayıfladıkça çokkültürcü bakış açısı gelişmeye başlamıştır. Özellikle dönem şartları gereği ve çağdaş dönemde farklılıkları yok edici tutumların da gelişmesiyle birlikte çokkültürcü yaklaşım giderek güçkazanmıştır. Küreselleşmenin ulus-devleti zayıflatmasıyla birlikte ulus-devlete karşı çokkültürcü hareketler ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla küreselleşmeyle birlikte çokkültürcülüğün de yükselmiş olduğu söylenebilir.
Çokkültürcülük
Dönem koşullarının gereğinden de kaynaklansa, kapitalizmin amaçları doğrultusunda da olsa ya da kapitalizm karşıtı tutumların vurguları çerçevesinde de olsa çağdaş dönemde bir çokkültürcülük anlayışının ve bunun çerçevesinde hak arayışlarının yükselmiş olduğu ve daha da yükselmeye devam ettiği söylenebilir. Söz konusu tartışmalardan bağımsız olarak akımın temel mantığı bağlamında önemli olan şey, farklılıklara saygı ve her bir farklılığın yaşayabilmesidir. Söz konusu farklılıkları ortadan kaldırıp düzleştirecek her türlü baskı yapısına karşı durabilmektir. Teorik olarak böylesi bir anlayıştan hareket eden düşünce olan çokkültürcülük, pratikte de bunun gerçekleşebilme yollarını arama çabasıdır.