Çağdaş Siyasal Akımlara Giriş
Siyaset tüm insanların şu veya bu şekilde etkileşim içerisinde olduğu bir etkinliktir. Çünkü insanlar ister anlamını bilsinler ister bilmesinler, düşüncelerinden her bahsettiklerinde, siyasal düşünce veya kavramlara referansta bulunurlar. Özgürlük, eşitlik, adalet, hak, haklar veya muhafazakâr, liberal, faşist, komünist gibi kavramlar ya başkalarını tanımlamak ya da kendi yerini belirlemek açısından başvurdukları kelimelerdir. Lakin bu kelimler çoğu zaman sıradan, neredeyse bir alışkanlık ifadesi olarak kullanılır. Bir başka ifade ile açık seçik bir anlamda kullanılmamakta ve hatta çoğu zaman yanlış kullanılmaktadır.
Çağdaş siyasal akımlar Aydınlanma sonrası siyasal-toplumsal anlamda yeniden şekillenen evren tasavvuruna bağlı olarak anlaşılması gereken politik söylemleri, ideolojileri ve akımları işaretler. Düşünce tarihinde aydınlanma hareketi sonrası ortaya çıkan ve modern/çağdaş olarak adlandırılan tarihsel süreç geleneksel meşruiyet anlayışlarının değişimini de ifade eden önemli bir tarihsel kavşaktır. Bu bağlam ışığında, genel olarak İmparatorluklar çözülmüş, geleneksel siyasi dinamikler değişmiş, toplumsal hiyerarşi biçimleri kırılmış ve yine geleneksel olandan; kültürel, siyasal, iktisadi ve dini hayatta radikal bir kopuş gerçekleşmiştir. İşte bu değişimler aynı zamanda evren tasavvuru olarak kabul edilen, Tanrı, mekân ve insan anlayışlarına kadar varan radikal kopmaları beraberinde getirdiği gibi, eş zamanlı olarak ciddi problemlerle de yüz yüze kalınmasına neden olmuştur. Modern hayat uzlaşmaz çelişkileri içerinde barındırmaktadır, geleneksel olan toplumsal uzlaşının kaynakları ya ret edilmektedir ya da işlevselliğini yitirmiştir. Bu noktada yeni meşruiyet kaynakları, rıza anlayışları, toplumsal konsensüsü sağlayacak ve güncel olan sorunlara cevap verecek düşünce ve teorilere ihtiyaç söz konusudur. Çağdaş siyasal akımların bir kısmı ifade edilen sorunlara çözüm önerisi olarak anlaşılabilir. Diğer bir kısmı ise, genel olarak insanlığın ortak refahını değil, özel olarak kendi gücünü daha fazla maksimize etmeyi hedeflemiştir. Bu ise, emperyalist veya sömürgeci faaliyetler olarak vuku bulmuştur.
Liberalizmin politik anlamı, 1810 ve 1820 yılları arasında İspanya’da söz konusu olmuştur. Liberaller kavramı, daha gelenekçi kraliyetçi hiziplere muhalefet eden bir grubu betimlemek için kullanmıştır. Böylece liberal kavramı politik hayatın içine girerek birçok alanda yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Faşizm otoriter bir siyasal proje olarak ortaya çıkmış, dünyanın kırılgan zemini onlara otoriter siyaset yapma olanağı vermiştir. Diğer taraftan bir şeyi bozulmadan koruma, muhafaza etme veya alışılmışı kullanma anlamları taşıyan muhafazakârlık çoğu ideoloji gibi Fransız İhtilali sonrasında gündeme gelmiştir.
Platon’un Devlet adlı eserine kadar geri götürülebilecek felsefi bir mirastan yararlanan sosyalizm, politik bir ideoloji olarak tıpkı liberalizm ve muhafazakarlık gibi 19. Yüzyılda Fransız Devrimi sonrasında ortaya çıkmıştır. Genel olarak sosyalizm, sanayi kapitalizminin ortaya çıkışıyla Avrupa’da meydana gelen sosyo-ekonomik koşullara bir tepki olarak doğmuştur.
Sosyalist düşünceler önceleri fabrika üretiminin tehdit ettiği esnaf ve zanaatkarların faydasını gözeten bir anlayışa sahipken; daha sonraları sanayileşmenin erken dönemlerinde ortaya çıkan, yoksulluk ve bozulmadan muzdarip olan büyüyen işçi sınıfının gelişimiyle bağlantılı hale geldi. İlk biçimiyle sosyalizm, köklü değişiklik yapma arzusu içeren, ütopyacı ve devrimci bir karakter taşımaktadır.
Emperyalizm, kolonyalizm veya post-kolonyalizm, kendi sınırları dışında çeşitli gerekçeler üreterek, başkalarının politik hayatlarından iktisadi kaynaklarına kadar sömürülmesini işaret etmektedir.