Sürrealizm ve Moda
Aklın Ötesindeki Sanat: Sürrealizm
Sanatta sürrealizm, 1924'te Andre Breton tarafından sürrealist manifestonun açıklanmasıyla egemenliğini duyurmuştur. Sürrealizmin ilk manifestosunda ilan edildiği gibi “Sürrealizm; pratik düşüncelerimizi bazen konuşarak, bazen yazarak ve bazen de birçok ve çeşitli biçimlerde ifade eder. Bu, sürrealizmin aklın bilinçli kontrolünden muaf olduğu ve estetik ve ahlaki geleneklerimizden bağımsız olarak tüm alanlardaki tüm düşünceleri ifade ettiği anlamına gelir.” Performans sanatı, sanatsal fantezi yoluyla rüya gibi dünyalar yaratan ve nesnelerin ve daha sonra özgür tekniklerin birleşmesine dayanan sürrealizmden büyük ölçüde etkilenir. Sanatta, deneyimler ve çeşitli teknikler bilinmeyen hayal güçlerini kapsayacak şekilde genişler. Sanat alanında böylesine aşırı bir teori bile, sanatın başa çıkamayacağı bir nesne bulamaz.
1919'da sürrealizm, kısmen Sigmund Freud tarafından geliştirilen psikanalist teori, G.W.F. Hegel'in diyalektiği ve Giorgio de Chirico'nun Dadaizm'e dayanan metafizik resimleri ile doğduğu kabul edilmektedir. Dadaizm'in temel fikri, bireylerin içsel arzusuna sadık olmaktan kaynaklanır. Ancak Dadaizm, sözleşmenin basit bir şekilde yadsınmasını ve yok edilmesini vurgular. Aklın yani rasyonalizmin olumsuzlanması için herhangi bir somut ikame sunmazken gerçeküstücülükten bilincin iç dünyasını göstermesiyle farklılaşır.
Dada akımı, 1916'da Zürih'te doğmuş Avrupa ve Amerika’ya yayılarak 1923 yılında dağılmıştır. Alman şair ve düşünür Hugo Ball’in Zürih’te açtığı Cabaret Voltaire isimli mekanda I. Dünya Savaşı’na muhalif bir topluluk oluşturma fikriyle başlamıştır. Açtığı mekanda sergiler, şiir okuma geceleri, konserler, performanslar ve çeşitli sanatsal eğlencelerin gerçekleştiği bir mekanda doğmuştur. Tristan Tzara, Marcel Janco ve Hans Arp bu mekanda yeni fikirlerini olgunlaştırmışlardır.
Dadacı sanatçılar arasında Tristan Tzara, Marcel Janco ve Hans Arp, Man Ray, Marcel Duchamp, John Heartfield, Raoul Hausmann, Hannah Höch, George Grosz ve Francis Picabia sayılabilir.
Sürrealizm 1920’li yıllarda Dada’nın küllerinden doğan bir akımdır. Gerçek Dadacı, Dada'ya karşı olandır söylemi ile yerini gerçeküstücülüğe bırakmıştır. Sürrealistler hayal gücünü, düş dünyasını ve bilinçdışının kökenini keşfetmeye çalışmışlardır. Sanatçılar sadece karakteristik olarak Sigmund Freud'un derin psikolojisine keskin bir ilgi göstermekle kalmamış, aynı zamanda onun psikanalitik çalışmasından da büyük ölçüde etkilenmiştir. Freud’un psikanalizi, 20. yüzyılın sosyo -bilim ideolojisini temsil ederken Avrupa düşünce tarihinde insan irrasyonelliğiyle ilgili çalışmaları dikkate alınmaya başlar.
Gerçeküstücüler tarafından rüyaların insanlara ve dünyaya yönelik başka bir algılama yöntemi olarak kabul edilmesi, büyük ölçüde Freud'un teorisine borçludur. Bununla birlikte, Freud'un vurguladığı rüyalardaki cinsel düşlemden ziyade, özgür ruhun, çocukluk anılarını içeren kendiliğinden düşüncelerin, çeşitli şekillerde karışmış arzuların, alametlerin ve rüyadaki belirli bir gerçekliğe kehanetinin tezahürü ile daha fazla ilgiliydi. Başka bir deyişle, sürrealistler rüya imgesini resme dönüştürmeye çalışmazlar; daha ziyade, onu bastırılmış bilinçdışının içeriğine yaklaşabilecek bir araç olarak kullanmaya çalışırlar. Bu nedenle, sürrealistler, bu unsurları daha yaratıcı genel görsel sanat biçimleriyle birleştirerek yaratıcı etkinlikler gerçekleştirirler.
Sürrealistlerin form algısı resimlerindeki ifade tarzı güçlü bir kişilik ve benzersizlik gösterse de, ifade tarzı kabaca bunalım ve otomatizm olarak sınıflandırılabilir. "Yer değiştirme" veya "yerini değiştirme" olarak çevrilebilen Fransızca bir kelime olan depaysment, aslında kişinin sevgili memleketini veya ülkesini terk etmesi anlamına gelir.
Otomatizm, otomatik teknik yöntemi olarak tercüme edilebilir ve uyanık zihnimizin altındaki bilinçsizlik dünyasını keşfetmenin bir yolu olarak kullanılabilir. Bu teknik, düşüncelerimizin sürecini, herhangi bir estetik ve etik kaygıdan bağımsız olarak, herhangi bir sebep kısıtlaması olmaksızın kaydeden sürrealizmin ifade biçimidir. Max Ernst, rastlantısal fenomeni Frottage -Frotaj, Grattage –Grataj ve Decalcommanie -Dekolkomani teknikleriyle ifade eder. Gerçeküstücü sanatçılar biçim bozma, buluntu mesne, kola, frotaj, otomatik desen ve dekolkomanı gibi tümüyle rastlantısallığa dayanan ifade biçimlerini deneyimlemişlerdir. Gerçeküstücü sanatçıların yapıtlarının yer aldığı zengin bir içeriğe sahip dergilerden olan La Revolution Surréaliste, Le Surréalisme au servicede la révolution, Le Surréalisme et la peinture ve Minotaure, gibi yayınlarla akımın etkinliğini sürdürmüşlerdir. Sürrealist sanatçılar arasında Giorgio deChirico, Salvador Dali, Joan Miro, André Masson, Max Ernst, René Magritte, Man Ray ve Meret Oppenheim sayılabilir.
Sürrealizmin Moda ile Olan Etkileşimi
Moda tasarımcılarının çalışmalarına sürrealizm ile ilgili olarak bakmak, kadınların sesini büyük ölçüde erkek ve çoğu kez kadın düşmanı hareketle diyaloğu gündeme getirmek anlamına gelmektedir. Hareket için varlığı ve önemi henüz tam olarak anlaşılmamış sürrealizm ile ilişkilendirilmiş birkaç kadın sanatçı bulunmaktadır. Bunlar; Leonor Fini, Frida Kahlo, Lee Miller, Nusch Eulard, Jacqueline Lambda, Gala Dalí, Claude Cahun ve Meret Oppenheim'dır.
Sürrealizm ve moda arasındaki yakınlıklara tasarımcıların çağdaşı sanatçılar ile olan işbirlikleri nedeniyle sürrealizm modanın en sevilen sanatı olmaya devam etmiştir. Sürrealizmi moda alanında incelemek önemlidir, çünkü kıyafeti giyen kadınların ve onu görenlerin günlük yaşamlarına sürrealizmi katmaktadır. Sürrealizmin 20. yüzyıl modasında uygulanmasında fikirlerin resimden moda alanına aktarılmasından bahsederken ilk olarak Elsa Schiaparelli'in başarılarından bahsetmek gerekmektedir. Bu fikir aktarımını klasik anlayıştan modaya ustaca uygulayan ilk kadın tasarımcıdır.
Salvador Dali’nin Elsa Schiaparelli ile bilinen en iyi çalışması çekmece şeklindeki cepler, şapkalar ve Windsor Düşesi için 1937 yılında tasarlanan giydiğinde haute monde -yüksek sosyete’de skandal haline getiren beyaz bir elbisenin üzerine kırmızı bir ıstakoz çalışmasıdır.
Yves Saint Laurent’ın 1969 yılına ait bu tasarımında, eski dönemlerde erkeklerin giydiği göğüslükleri andıran ve altın ile kumaşın birlikte kullanıldığı bu tasarım, kadın bedeninide çağdaş anlamda yeniden yorumlamaktadır.
Jean Paul Gaultier’in alışılmadık tasarımları, övgüye değer couture becerilerinin yanı sıra statükoyu sorgulama arzusu ile sürrealist tasarımlar yapan diğer bir moda tasarımcısıdır.
Türk asıllı moda tasarımcısı Hüseyin Çağlayan’ın tasarımları sadece yarattığı giysilerin görünümü değil aynı zamanda tasarımlarının ilham kaynaklarıyla zaman zaman sanatın yaratıcı özünden ilam aldığı görülmektedir. İmkansız olanla ilgilenen tasarımcı sürreal etkiler ve fütürizmin eylemselliği ile kendini sanat ile her daim yenilemektedir.