Sözleşme Yapma Zorunluluğu, Sözleşmenin Yorumu, Tamamlanması ve Uyarlanması ile Temsil

Anayasal düzeyde garanti edilmiş sözleşme özgürlüğü, bazen yasadan kaynaklanan sebeplerle bazen de ilgili kişi kendini daha önce bir önsözleşme ile bağladığı sözleşme yapma zorunluluğu şeklinde sınırlanır. Kanundan kaynaklanan sözleşme yapma zorunluluğu özellikle kamu hizmeti niteliğindeki edimlerde veya kişi tekel konumunda bulunduğunda karşımıza çıkar. Tük. KHK'da da bu yönde özel düzenleme bulunmaktadır.

Taraflar arasında sözleşmenin nasıl anlaşılması gerektiğine dair bir belirsizlik bulunduğunda, sözleşmenin yorumu söz konusu olur. Bu açıdan temel temel kural tarafların gerçek ve ortak iradelerinin esas alınmasıdır. Bu yapılırken sözleşme metninden, tarafların kullandıkları ifadelerden hareket edilir ve bunlar sözleşme bütünlüğü içinde değerlendirilir. Lafzı yorumla bir sonuca ulaşılamazsa, sözleşmenin kurulduğu koşullar baz alınarak tarafların farazi (varsayımsal) iradesi tespit edilmeye çalışılır. Sözleşmenin yorumunda, şüphe hâlinde borç altına giren lehine yorum; metni düzenleyen aleyhine yorum; mümkün olduğunca sözleşmeyi ayakta tutacak yorum gibi diğer esaslar da geçerlidir.

Sözleşmenin yorum ile anlamının tespitiyle sorun çözülemiyorsa (kısaca sözleşmede boşluk varsa), sözleşmenin objektif ve sübjektif esaslı unsurlarına ilişkin olmamak kaydıyla, sözleşmenin tamamlanması gündeme gelir. Bunun için sözleşmede boşluk olması gerekir. Bu boşluk kural olarak önce yedek (tamamlayıcı) yasa kuralları ile doldurulur. Bu şekilde kural yoksa, hâkim sözleşmeyi tamamlar ve açıdan bu tür sözleşmede olağan olarak ya da tipik olarak bulunabilecek kuralları bulmaya çalışır. Tarafların getirdiği kural bulunmakla birlikte, kural yetersiz, yada sözleşme bütünlüğü ile örtüşmüyorsa, burada da sözleşmenin tamamlanması sorunu çıkabilir.

Sözleşmeler geçerli şekilde kurulduktan sonra ifa edilmelidirler (ahde vefa ilkesi). Ancak tarafların sözleşmeyi yaparken hareket ettikleri durum ya da koşullar sonradan olağanüstü şekilde değişebilir. Bu gibi durumlarda sözleşmenin uyarlanması sorunu çıkabilir. Bu konu aşırı ifa başlığı altında TBK m. 138’de genel olarak düzenlenmiştir. Sözleşme kurulurken öngörülemeyen ya da öngörülmesi de beklenemeyen bir gelişme var ise; bu yeni durum nedeniyle borçlu için aşırı bir yük ortaya çıkmış ve dürüstlük ilkesi gereği borçludan aynen ifa etmesi beklenemez ise; bu olağanüstü durum borçludan kaynaklanmayan bir sebebe dayanmakta ise ve son olarak borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş ise, sözleşmenin uyarlanması yoluna gidilir ya da bu mümkün değilse hâkim borçlunun sözleşmeden dönmesi seçeneğine karar verir.

Hukuk hayatında oldukça sık rastlanan temsil, çeşitli ayrımlara (yasal/iradi; yetkisi/yetkisiz; doğrudan/dolaylı gibi) tabi tutulur. Temsil, temsil yetkisini gerektirir. İradi temsilde bu tek taraflı bir irade açıklaması ile ve kural olarak bir şekle bağlı olmaksızın verilir. Bazı durumlarda ise özel olarak yetkilendirme gerekir. Doğrudan temsilde temsilci, temsil edilen ad ve hesabına hareket eder ve hukuki işlem temsil olunan ile üçüncü kişi arasında doğar. Dolaylı temsilde temsilci kendi adına ancak temsil olunan hesabına hareket eder ve burada hukuki işlem önce kendisi ile üçünü kişi arasında doğar.Yetkisiz temsilcinin yaptığı işlem temsil olunanı kural olarak bağlamaz. Ancak bunun da istisnaları vardır.