Sözleşmenin Geçerlilik Koşulları

Hukuki işlemin geçerliliği için salt birbiriyle uyumlu irade açıklamalarının bulunması yeterli değildir. Bunun yanında yasada aranan diğer koşullar da bulunmalıdır. Aksi hâlde geçersiz ya da hükümsüz hukuki işlemlerden söz edilir. Buradaki yaptırımın çeşitli görünüş biçimleri vardır.

Bunlardan en temel olanları yokluk, kesin hükümsüzlük (butlan), iptal edilebilirlik (düzelebilir geçersizlik ya da bozulabilir geçerlilik), askıda hükümsüzlük ile kısmi ve nispi hükümsüzlüktür.

Kesin hükümsüzlük (butlan), ehliyetsizlik, sözleşmenin emredici hükümlere, ahlak ve kişilik haklarına aykırı olması ya da örneğin şekle aykırılık bulunması durumlarında ortaya çıkan bir yaptırımdır. Bir işlemin kesin hükümsüz olduğunu hakim re’sen dikkate alır. Ayrıca kesin hükümsüzlük her zaman ileri sürülebilir.

Bazı geçerlilik şartları ise sadece ilgili kişileri korumayı hedefler. İptal edilebilirlikte bu durum söz konusudur. Askıda hükümsüzlük ise, sözleşmede eksik olan bir hususun tamamlanması, aksi hâlde baştan itibaren geçersiz hâle gelmesi açısından kullanılan bir kavramdır.

Sözleşmenin konusunun daha kurulurken baştan itibaren objektif anlamda imkansız olduğu durumlarda da sözleşme kesin hükümsüzdür.

İrade sakatlıklarından kasıt iradenin gerçeği yansıtmaması hâlidir. Bu bilinçli olarak ilgili kişi tarafından yaratılabileceği gibi (örneğin latife beyanı veya zihni kayıt), her iki tarafın ortak iradesine de (örneğin muvazaa) dayanabilir. İrade ile beyan arasındaki farklılığın başka sebeplere dayandığı durumlar ise kanunda bu açıdan düzenlenen yanılma (TBK m. 30-35, 39); aldatma (TBK m. 36 ve 39) ve korkutmadır (TBK m. 37-39).

Muvazaa, bedelde olabileceği gibi, konuda, sözleşmenin niteliğinde ve hatta kişide dahi olabilir. Ayrıca tarafların iradesine ve işlem sayısından hareketle mutlak ve nispi muvazaa ayrımı da yapılmaktadır.

Yanılma, açıklamada yanılma (TBK m. 31) ya da arzunun (iradenin) oluşmasına yol açan saikte yanılma (TBK m. 32) şeklinde olabilir. Saikte yanılma kural olarak önemsizdir. Açıklamada yanılma, sözleşmenin niteliğinde, konusunda yanılma şeklinde olabileceği gibi sözleşmenin tarafında ya da sözleşmenin konusunun miktarında yanılma şeklinde de gerçekleşebilir.

Kişinin, karşı tarafın veya 3. kişinin aktif ya da pasif bir davranışıyla aldatılarak yanılgıya düşürülmesi ve bu yanılgı sebebiyle sözleşmeyi yapmasına ise aldatma denir. Ancak yanılmadan farklı olarak düşülen hatanın esaslı olması gerekmez.

Korkutmada, iradesi sakatlanan ağır, ciddi ve derhâl gerçekleşebilecek nitelikte bir zarar tehdidi ile karşı karşıyadır. Bu karşı taraf ya da 3. kişi tarafından gerçekleştirilebilir.

Gerek yanılma, gerek aldatma ve gerekse korkutmada sözleşme esasen baştan itibaren geçersizdir. Ancak kanun koyucu yanılana, aldatılana veya korkutulana sözleşme ile bağlı olmadığını karşı tarafa bir yıl içinde bildirme yükümlülüğü getirmiştir. Aksi hâlde sözleşmedeki geçersizlik düzelir.

Son bir durum olarak aşırı yararlanmada ise geçerli olan sözleşmenin, geçersiz kılınabilmesi söz konusu olur. Burada karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık bulunmakta ve bu durum zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden diğer tarafın yararlanmasından kaynaklanmaktadır. Burada iptal hakkının bir ve beş yıllık hak düşürücü süreler içinde kullanılması gerekir.