XIX. Yüzyıl Batı Düşüncesi ve Sosyolojinin Konusu Olarak Bilgi Problemi
Bu ünitenin her bir bölümünde incelenen kuramcılar ve ekoller XIX. yüzyılda bilgi/bilinç/ideoloji problemine dair temel tartışmaları yürütmüşlerdir.
XIX. yüzyılda ortaya çıkan sosyoloji Batı düşüncesinde önemli bir yere sahip olan geleneksel Hıristiyan mirasından kendini ayırma çabası içindedir. Bu çaba genç bir bilim dalı olan sosyolojide de ifadesini bulmuştur. Sosyolojinin doğuşunda pozitivizm ve materyalizm akımlarının özel bir yeri vardır. Pozitivizm akımı, doğa bilimlerinin gölgesinde, bu bilimlerin mekanik evren tasarımından etkilenerek doğmuş ve gelişimini sürdürmüştür. Comte, Üç Hal Kanunu ile toplumsal yapı tipleri ile düşünce tipleri arasında sıkı bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Ona göre teolojik, metafizik ve pozitif toplum yapılarına karşılık gelen farklı bilgi türleri bulunmaktaydı. Toplumsal gelişme aşamalarının bu üç tipine karşılık gelen üç ayrı dünyayı algılama biçimi vardı. Bu aşamalar, aynı zamanda insan bilgisinin/bilincinin ilerlemesi ve yetkinleşmesi serüvenini ortaya koymaktadır.
XIX. yüzyılda sosyolojinin bir konusu olarak bilginin doğuşu ve gelişmesi üzerinde çeşitli açıklamalar vardır. Bu açıklamalar en azından sosyoloji öncesi Batı düşüncesi ile eleştirel de olsa bir bağ oluşturmuşlardır.
Saint -Simon'un yaklaşımını ilgi çekici kılan bir özellik, bilgi -toplum ilişkisini güçlü bir şekilde vurgulamasıdır. Saint -Simon bilgi sistemlerini toplumsal kurumların ikinci derecedeki görüntüleri olarak görüyordu. Oysa Auguste Comte toplumsal çerçeveleri bilginin oluşturduğunu ileri sürmektedir.
Durkheim’ın bireysel bilinç ile kolektif bilinç arasında yaptığı ayrım ve kolektif bilince yaptığı vurgu bilgi sosyolojisinin gelişiminde önemli bir basamak oluşturur. Durkheim, düşünce ve bilginin toplumsal bilinç içinde oluştuğuna, toplumsal örgütlenmedeki değişmelerin bilgide ve düşünme biçiminde değişiklikler yarattığına işaret etmiştir.
Comte sosyolojinin doğuşunu, ortaya çıkış koşullarını açıklarken Durkheim öne sürdüğü görüşlerle sosyolojinin bağımsız bir kimlik kazanması ve metodu üzerinde etkili olmuştur. Böylece “sosyoloji bilgisi” diğer bilgi türlerinden bağımsız, kendi kuralları ile elde edilen ve olaylar üzerinde etkili olan, olaylara yön veren bilgi olarak tanımlanmıştır.
Marx'ın bilinç ve ideoloji problemine getirdiği açıklamaların sosyolojide önemli bir yeri vardır. Marx, düşüncelerin, inançların ve bilgi sistemlerinin güçlü ve ayrıcalıklı sınıfların belirli bir toplumsal düzene uygun olarak işleyen egemenliğinin bir ürünü olarak ortaya çıktığını ve belirlendiğini, bireylerin kendi toplumsal rollerine yönelik algı, bilgi ve düşünceleriyle sınıfsal konumları arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermeye çalışmıştır. Ona göre her çağın egemen düşüncesi yöneten sınıfın düşünceleri olagelmiştir. Marx’a göre tarihte bütün sınıflı toplumlarda üretilmiş bilgiler, tasavvurlar ve inançlar (dinler) "ideoloji" adı verilen üst -yapının kategorik sınırları içine giriyordu. Zihinsel tasarımlara bağlı olmayan gerçek maddi yaşam, ekonomik ilişkiler ise alt -yapıyı oluşturuyordu. Marx’ın birçok eseri bilgi, bilinç ve ideoloji problemine eğilmektedir.
Son bölümde birbirinden farklı felsefe akımları olan rasyonalizm ve ampirizmin bilgi problemine nasıl yaklaştığını değerlendirilmektedir. Ampiristler bilgiyi (duyumsal tecrübeyi bilginin tek kaynağı olarak görerek) tarih, öz vb. kavramlardan arındırmış, gerçek koşullardan, maddi dünyadan bağımsız (tarafsız) tecrübe ve deneyimlerle tanımlamıştır. Rasyonalistler ise bilginin kaynağının insan aklı olduğunu vurgulamışlardır. Durkheim ise, yeni bir bilim olan sosyolojinin bu tür felsefi sorulardan kaçınmasını, sosyolojik zihnin metafiziğin her türlü kalıntısından arındırılmasını bir gereklilik, ön şart olarak görülüyordu.